İbni Teymiye'de şer'i yöntem

Selefiliğin problemli alanlarından birisi, bidat meselesine bakışıdır ya da mahiyeti, sınırları veya tanımı konusundaki yaklaşımıdır. Sözgelimi, Gazali gibi kimilerine göre mantık teknik ilimlerdendir. Felsefi ilimlerden değildir. Dolayısıyla şer'i alana veya İslami alana adapte edilebilir ve dahil edilebilir. Felsefi alanda araç amacı belirler. Ama teknik alanda öyle değildir.  Teknik meselelerde veya ilimlerde böyle bir şey söz konusu değildir.  Sözgelimi kimileri Kur'an-ı Kerim'in harekelenmesini  ve benzeri bazı gelişmeleri bidat mi değil mi kapsamında tartışmış veya değerlendirmiştir.  Gazali ise bu meseleleri farklı kavramlar içinde ve dolayısıyla muhtelif bağlamlarda değerlendirir.

Bazı felsefi ilimlerin dışında genel olarak ilimleri veya buluşları, gelişmeleri iki kasamda ele alır. Şer'i olan v e İslami olan. İslami olan fıtri olandır. Şer'i olarak hakkında bir hüküm gelmese de fıtri veya İslami olandır. Şer'i olan ise Kur'an ve Sünnetle sabit olandır.  Günümüzde bisikletin veya trafik kurallarının hükmü soruluyor.  Sözgelimi bu araç ve kural Batı'dan gelse de şer'i bir kuralla çatışması söz konusu değildir. Belki trafik cezaları şer'i kuralların ışığında yeniden düzenlenebilir. Lakin kurallar tekniktir ve İslami bünyeye adapte edilebilir.  Gazali ile İbni Teymiye arasında en önemli ayrıntı Batı kaynaklı bir ilim veya bilim dalının İslamileştirilip İslamileştirilemeyeceğidir. İbni Teymiyye yöntem olarak buna karşı çıkar. Yani Batı veya Yunan kaynaklı ilimleri İslami bünyeye adapte etmek mümkün değildir. Veya mikyas oolarak almak mümkün değildir. Bundan dolayı da hem mantığa hem de Gazali'ye cephe almıştır. Gazali ise bir bütün olarak veya toptan ilimlere değil aynı zamanda felsefeye de karşı değildir. Sadece uhrevi alanla ve zat-ı bari ve sıfatları konusunda felsefenin ihtisası olmadığını ve dolayısıyla bu alanda onların bilgisine veya tasavvurlarına itibar olunmayacağını ifade eder. Filozofları ilahiyat alanında paylar veya haddini bildirir.

*

Gazali mantığı ilimlerin disiplini ve muhakemesi olarak değerlendirmiştir. Gerçekten de hisap-hesap, muhasebe ve muhakemeyi getirmektedir.  Arapça riyazat disiplin manasında kullanılmaktadır. Bu anlamda matematik ilimlerin disiplinidir ve bundan dolayı riyaza denmiştir. Keza spora da riyaza ve riyaziyat denmiştir. Zira spor vucudu ve bedeni disiplin etmektedir.  Keza sufilerin perhizine de yine riyaziyat denmiştir. Çünkü ahlakı ve ruhu tezhip etmekte ve damıtmaktadır.  Nefsin panzehiri açlıktır. Dolayısıyla matematik zihni bir riyaziyattır.  Arapça riyada kökünden ravvada fiili de hayvan veya insan için ehlileştirmek anlamına gelmektedir.  

İbni Teymiyye Batı veya Yunan menşeli ilimlerin şer'i hususların tayininde kullanılmasına yöntem olarak karşı çıkmıştır. Batı kaynaklı ilimlere güvenilemeyeceğini söylemiştir. Bazı şarlatanların bu ilimleri suistimal etmesini gerekçe göstermiştir. Bazı ehl-i bidatın da bu alanda yed-i tula yani maharet sahibi olmaları da onun karşı çıkmasının ek ve mütemmim gerekçelerinden birisidir.

Şii şair Koşyar (Hoşyar) Deylemi gibi isimlerin ilm-i felekle iştigal etmelerini nifak alametinden saymıştır.  İbni Teymiye de Gazali ve Fahreddin Razi gibi akli ve nakli sahada bütünlük olduğunu savunmuştur.  Der'u Tearüzi'l akli ve'n nakl ( Akıl ile Naklin Çatışmazlığı) kitabında teorik olarak bunu savunmuştur.  Bununla birlikte bu alana bakışı asla Gazali'ninki gibi değildir. Çıkış ve varış noktasında, bakış açısında ve detaylarda fark vardır.

*

İbni Teymiyye, akli ilimlerin nakli ilimlere veya ibadetlerde zaman ve mekanının tayini konusunda miyar ve ölçü olmasına üç gerekçe ile karşı çıkmıştır.  Sünnet, akli ilimlerin nakli konulara miyar ve ölçü alınmasını uygun bulmuyor.

Elbette İbni Teymiye'yi destekleyen hadisler var.  Efendimiz "ümmî" kelimesini okuryazar olmayan, hesap yapamayan kişi olarak tefsir etmektedir. Nitekim o şöyle buyurmaktadır: "Biz yazmayı ve hesabı bilmeyen ümmî bir ümmetiz. Ay şöyle, şöyledir. (Yani bazen yirmi dokuz, bazen otuz gün çeker.)"

Bununla birlikte Bedir savaşından sonra alınan esirler arasında fidye veremeyenler on Müslüman'a okuma yazma öğretmekle mükellef tutulmuşlardır. Müslümanların o dönemde okuma yazma bilmeyen ümmi bir ümmet olduğu bir vakıa. Müslümanlar arasında Hazreti Ömer gibi çok az kimse okuma yazma biliyordu.  Bununla birlikte Müslümanlar hızlı bir biçimde okuma yazma açığını kapatmaya ve telafi etmeye yeltenmişler ve bu yönde tedbir almışlardır.   O günlerde hesaba başvurulmaması astronomi ilminin yaygınlaşmamasıyla da izah edilebilir. Sünnet bir zorunluluğun ifadesi olabilir.  İbni Teymiyye aynı zamanda bu yöntemi fıtri bir yöntem olanak nitelendirmiştir. Hesabı veya astronomiyi ise tekellüf olarak addetmiştir.  Burada fıtratı tabii anlamda kullanmaktadır. 

Bu doğru olmakla birlikte keyfiliğe açık bir husustur.  İbni Teymiyye, fıkhı't teysir (kolaylaştırma fıkhı) babında bu yöntemin daha kolay olduğunu savunmaktadır. Elbette astronomi bilgilerinin aygınlaşmamasından önce çıplak gözle hilal tespiti kolay bir yöntemdir.  Lakin ilmi felek veya astronominin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte bu yöntem daha kolay hale gelmiştir. Hamza Mezzini de artık meşakkatin tanımının dün ile bugün arasında değiştiğini ve eski yöntemin bugün meşakkate daha yakın durduğunu ifade etmektedir. ( http://www.alarabiya.net/views/2012/11/08/248363.html )  

İbni Teymiyye sadece bayramların veya ramazan ve kurban hilalinin değil aynı zamanda namaz vakitlerinin ve kıblenin de fenni ilimler aracılılığıyla tespitine karşıdır. Pusulayla kıbleyi bulmak ona göre doğru bir yöntem değildir. Namaz vakitlerini takvime göre belirlemek de öyle. Lakin bugün hilal tespitinde çıplak gözde ısrar edenler kıble konusunda veya namaz vakitleri hususunda modern veya fenni ilimlere başvuruyor ve itibar ediyorlar. Suudi Arabistan'da da durum bundan farksızdır. Dolayısıyla yegane ihtilaflı konu bayram vakitlerinin tespitine kalmıştır. Bu ise İbni Teymiyye açısından olmasa da bugün ona uyma veya uyanlar açısından tutarsızlık olarak ortaya çıkmaktadır.