Hüzünlü çerçeveler

Kanaat gencini her kim ki buldu
Saadet mülküne sultan oluptur.
Yunus

İnsan iştahından yakalanır. Doymayan arzusundan kaybeder. Modern hayat herşeyi teksir ederken ucuzlatıyor ve yeni alanlara yaydığı teknoloji ile pazarını geliştirirken gönüllü, gittikçe de iştahı artan tüketici kitleler yetiştirmiş oluyor.

Teknolojinin geçmişten gelen alışkanlıkları değiştiren özelliği yanında, sahibinin sesi olarak değer taşıyıcı vasfıyla hayata sessiz ve etkili biçimde sirayetini sürdürüyor. Gittikçe daha bağımlı ve o oranda da taşıdığı değerlerle çatışmacı bir alan açarak insanı kendine yabancılaştırıcı işlev üstleniyor.

Modernitenin yıkıcı yanı uzun süredir, gündemimizde teorik alanı işgal ederken pratiğe yönelik en küçük adımın atılmamış olması konunun yeterince ciddiye alınmadığının göstergesi olsa gerek.

Öğrencilerle sohbet etmeye gittiğim imam hatip lisesinde karşılaştığım durum, pratikte teknolojinin değerlere nasıl negatif yansıdığının göstergesiydi.

Duvarlarda çerçeveye alınmış ayetler, hadisler ve özlü sözler, insan boyu tablolara yerleştirilmişti.

Yemek haneye inen merdivenin başındaki çerçevede insanın onurundan bahseden ayeti kerime (İsra-70) etkileyici konuma sahipti.

Yemek alma kuyruğunda bir cihaz dikkat çekiciydi. Ne olduğunu sorduğumda, öğrencilerin parmak iziyle yanan yeşil ışık sayesinde yemek aldıklarını söylediler. Önceden parmak izi alınarak yemek ücreti yatırılıyor, akabinde parmak basarak günlük yemek alma imkanı ortaya çıkıyor. Günü  kaçıran veya bir biçimde sıraya girmiş öğrenciye farklı ışık yandığında kuyruktan çıkma durumunda kalıyor.

Düşünün ki, bu bir eğitim kurumu. Sırada arkadaşlarının yanında mahcubiyeti ve bu olaya şahid olan arkadaşlarının yaşadığı duygusal çıkmaz, buna değer mi?

İslam medeniyeti, her durumda ikramla tebarüz etmiş, fakir insanlar dahi hayır yaparak berekete kavuşacaklarına inanırken gelinen aşamanın yozlaştırıcı biçimi nasıl tahlil edilebilir?

Teknoloji tutkunu bir idarecinin işgüzarlığı olduğu varsayılsa bile yüzden fazla öğretmenin bu durumu yadırgamaması nasıl izah edilebilir?

Küçük bir kolaylığın insan ruhunda açacağı derin yaraların hissedilememesi işin asıl vahim tarafı.

Değerle ilişkimizi hatırlatan sadece bir örnek anlattığım. Nice fark ettiğimiz, edemediğimiz küçük sandığımız yenilgiler hayatımızı kuşatırken medeniyetimizin ayırdedici vasıflarından sıyrılıyoruz.

Böylesi bir teknoloji açlığı ve özenti durumu ellerimizle oluşturduğumuz kendi uçurumlarımız.

Postmodern dönemin gereklerini farkında olmadan harfiyen yerine getiriyoruz. Çerçevelenmiş, hayata müdahil olmayan değerleri görüntüye çıkarıp akışı farklı anlayışla idrak ediyoruz.

İnsan böyle ölür!

İnsan insandan çözüldüğünde makine kahkaha atar.

İnsana duyduğumuz güvensizliğe makineyi şahit tutuyoruz. Birbirimizi makine üzerinden yanlızlaştırmıyorsak, bu teknoloji ihtiyacı nasıl izah edilebilir?

Kitap insana böylesine değer yüklerken, insanın insandan kaçması anlaşılır değil. Berekete, muhabbete ve güvene yabancılaşmayı hangi makina geri getirebilir?

Bencil ve çıkarcı eğitime aralanan kapının başındaki büyüklerin yarın yakınma hakları da olamaz.

Eğitim kime, niye, ne adına verilir? Bir an dikkatten kaçırmayacağımız duyarlılık bu soruların cevabıyla başlar ve pür dikkatle sürer.

Esası kaçırınca, maharetle fazilet ayrı kutuplara düşer. Fazilet hissinden kopan maharetin yıkıcılığına karşı fiziki tedbirler de kâr eylemez olur.

Gelin kıralım çerçeveleri!

Kıralım ki, hayata karışsın mahkum ve masum cömert kavrayışlar.

İnsanın onuru eylemden anlaşılsın, içselleştirilsin.

Çünkü eğitim, her an, her mekanda ve her olayda dolaylı ve daha tesirli olarak devam ediyor.