Hürriyet üslubu: Çölaşan'ı biç, Coşkun'u kutsa!

Hürriyet gazetesinin sür manşetinde “Türkiye yazarına sahip çıktı” şeklinde kocaman bir başlık görseniz o başlığın yanında hangi fotoğrafın bulunduğunu düşünürsünüz?

Tabi ki Bekir Coşkun'un değil mi?

Evet, aynen öyle yapmışlar.

Oysa Türkiye'de şu anda iki Hürriyet yazarının olayı konuşuluyor.

Birisi Emin Çölaşan, ötekisi Bekir Coşkun...

Peki Hürriyet'in sür manşetinde neden Bekir Coşkun var da Emin Çölaşan yok?

Çünkü Emin Çölaşan'a kendileri “Çek git” dedi,, Bekir Coşkun Başbakan'ın hışmına uğradı.

Hışmına uğradı” dediysek, gerçekte Emin Çölaşan'ın akıbetinden kurtuldu. Bekir Coşkun'un kendisi de biliyor olmalı ki, “kürek mahkumu arkadaşım” diye nitelediği Emin Çölaşan'dan sonra sıra kendisine gelmekteydi. Üstelik yedek yazar olarak da Bekir Coşkun stilinde yazan Yılmaz Özdil çoktan transfer edilmişti.

Başbakan o sözleri söyledi, bu, Bekir Coşkun için doping oldu. Hürriyet Emin Çölaşan'ı biçtiği kılıcı kınına soktu.

Ve Bekir Coşkun “Türkiye'nin yazarı” oldu.

Hürriyet'in bugünkü nüshasını sayfa sayfa karıştırdım. Bir haberi aradım ama yok, tek satır yok.

Hani dün, Cumhurbaşkanı Sezer, veda ziyaretleri yaparken yolda Hürriyet mağduru Emin Çölaşan'ı görmüş, arabasını durdurmuş, hal hatır sormuş, teselli etmiş. Televizyonlar verdi, gazetelerde var, demek ki haber değeri var, ama Hürriyet'te yok. Hürriyet'te bir “Cumhurbaşkanı Sezer” haberi var, onun içinde tek satır olarak bile bu olaya temas edilmemiş.

Demek ki neymiş?

Kendiniz biçerseniz basın özgürlüğüne halel gelmiyor, bir siyasetçi biçtiğinde aslan kesiliyormuşsunuz.

Bütün medya Bekir Coşkun dolu.

İyi, bu iyi bir fikir özgürlüğü duyarlılığı...

Basın mensupları mağdurlar safına gelince iyi oluyor. O zaman özgürlüklerin kıymetini biraz daha yakından anlamış oluyoruz.

Ama her zaman mağdurlar safında değiliz.

Mesela Bekir Coşkun ya da Emin Çölaşan olayını ele alalım.

Bu kalemlerin böylesine tartışma ortamında bulunmaları nereden geliyor?

Açık konuşalım:

Hiç kimsenin sövemediği kadar sövebiliyor olmalarından...

Üstelik, sövgülerinde halkı bile hedef almaktan çekinmemelerinden...

Üstelik, bu küfürlü üslubu, ülkenin çok tanınmış bir gazetesinde kullanıyor olmalarından...

Yani küfür yarışmasında başı çektiğinizde “Türkiye'nin yazarı” oluveriyorsunuz.

Düşünün bir, bu ülkenin 16 milyon seçmenine “bidon kafalı”, ya da “göbeğini kaşıyan adam” diyeceksiniz. 16 milyon seçmen, toplumda 35 milyon insana tekabül ediyor. Ülkenin yarısını fütursuzca biçeceksiniz. Çamura bulayacaksınız.

Bekir Coşkun Urfalı. Urfa'dan Ak Parti yüzde 60'a yakın oy almış. CHP yüzde 4 oy almış.

Bekir Coşkun'a göre Urfa'nın yüzde 60'ı göbeğini kaşıyan insanlardan oluşuyor.

Şimdi bu, iş mi?

Bu mağduriyet mi?

Evet, Başbakan'ın, “Meclis'in seçtiği kişiyi Cumhurbaşkanı tanımayan, kendisine cumhurbaşkanı seçecek başka ülke bulsun” demesi iyi olmadı. Bu Bekir Coşkun'u mağdurlar safına sürükledi. Başbakan'ın bu sözüne mağdurlar olarak tepki göstermek de normal.

Ama ondan ötesi var...

Bakın, sevgili medyamız, bir iki hamleden sonra mağduriyet safından çıkıp, o malum “Yokedici” rolüne bürünmüş bulunuyor.

Köşelerden hücuma geçilip, Başbakan Erdoğan'ın, oradan yola çıkıp Ak Parti'nin, oradan yola çıkıp oy veren milletin üzerine çullanma seferberliği başlamış bulunuyor.

Bekir Coşkun dolayısıyla başlayan medya salvosunda, sınırlı bir “Bekir Coşkun tepkisi” yok. Bu bir yarım kalmış intikam harekatı... Boğazda kalmış bir öfkenin dışa vurumu... Seçmenin 22 temmuzda bozduğu oyunun yeniden kurulmak istenmesi... Cumhuriyet mitingleriyle bir kumpas kurdular, “Çölaşan – Coşkun çizgisi” bu işte baş roldeydi, ama oyunu sandık bozdu. Sandığa öfkeliydiler, sandıktan çıkanlara öfkeliydiler, üstelik sandığın Cumhurbaşkanı seçimindeki dayatmaları boşa çıkarmasına öfkeliydiler... Bimdi bütün bu öfke birikimini “Bekir Coşkun mağduriyeti” ile devreye sokmaya çalışıyorlar. Mağduriyet, çoktan öfke tufanına dönüştü ve eski saldırganlığı devreye soktu bile...

Emin Çölaşan'ı biçen Hürriyet'in Bekir Coşkun destanı yazmasının altında, kendi pisliğini kapatma telaşı yanında bu kadim intikam duygusundan başka ne olabilir ki?

Belki şunu da söylemek gerekiyor:

Aslında ben, Başbakan'ın “Benim cumhurbaşkanım değil diyorsa, kendi cumhurbaşkanının dünyasına gitsin” sözünün, onların anladığı anlamda olmadığını bildiklerini de düşünüyorum. Ama onlara, bir kışkırtma aracı lazım. Oradan yola çıkıp biraz moral depolamaları gerekiyor. Şimdi o safhadayız.

Ama o yolun çıkışı yok.

O gruplar bu oyunu bin kere oynadı, hep gidip millet iradesine çarptı.

Millet iradesini “Göbeğini kaşıyan adam” diye suçladığınızda, sadece, sizleri bile nereye götüreceğini bilemediğiniz demokrasi dışı müdahalelere çanak tutmuş olursunuz. El bebek gül bebek getirdiğiniz süreçte yolunuz işkence-hanelere çıkabilir. Yapmayın bunu... Yapmayın, kendinize de Türkiye'ye de bedel ödetiyorsunuz.