Hristofyas'ın işi zor

Kıbrıs’ta iki liderin tekrar bir araya geleceği 31 Ağustos’a günler kala, bir yaz molasının ardından karşılıklı suçlamalar olanca şiddetiyle dönüyor. Önce Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan 2010’un Rum tarafının ‘bir anlaşma yönünde adım atmak için son şansı’ olduğunu söyledi; bu sözler sarf edilirken, Ankara’nın ‘KKTC’nin’ tanınması için yeni bir diplomatik girişim başlatmaya hazırlandığına dair spekülasyonlar yapılıyordu.
[Geçtiğimiz] pazartesi günüyse, bu kez Kıbrıs Türk lideri Derviş Eroğlu, bu yılın sonunun dönüm noktası olacağını tekrarladı ve ‘yolların ayrılmasından’ dem vurdu. Bu açıklamalar, Kıbrıs Rum tarafında, Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas’ın yokluğunda AKEL lideri Andros Kipriyanu’nun sert tepkisiyle karşılandı. AKEL lideri, Eroğlu’nun yaklaşımı göz önüne alındığında görüşmelerin ne anlamı kaldığını sorguluyordu. Kipriyanu’nun Kıbrıs Rum siyasi partileri arasında birlik olmadığına dair yorumu, bir parça cesaret kırıcıydı. “Siyasi partilerden aldığımız sinyaller, gereken birliğe sahip olduğumuza dair özgüven vermiyor” dedi AKEL lideri.

BM raporuna az kaldı
Bunlar gelecek aylar açısından hiç hayra alamet işaretler değil; bu dönemde Kıbrıs Rum tarafının birlik beraberlik içinde karşılaması gereken bir dizi zorluk (en azından mülkiyet konusunda süregiden müzakereler) olacak.

Hıristofyas gelecek ay BM Genel Kurulu’nda muhtemelen Ban ki-Moon’la görüşecek ve
genel sekreteri çözüm bulunmasına duyduğu inanca tekrar ikna etmek zorunda olacak. Türkiye’nin AB ilerleme raporu da sonbaharda açıklanacak ve kuzeyle AB arasında doğrudan ticaret meselesi, Avrupa Parlamentosu’nda yine gündeme gelebilir. Bütün bunların sonunda liderler kasımda Ban’ın görüşmelerdeki ilerlemeye dair raporuyla yüz yüze gelecek. BM bu raporun görüşmelere devam etmek için yeterli ilerleme kaydedilip edilmediğini belirleyeceğini ve ilerlemenin yeterli görülmemesi halinde suçu eşit paylaştırabileceğini açıkça ortaya koydu.

2008’in ilk aylarında başlayan görüşmelerin yol aldığı güzergâha bakıldığında, üç ay içinde ilerleme ihtimali çok düşük; Eroğlu’nun nisanda seçilmesinden bu yana ortaya konan öneriler ve karşı öneriler bunu gösteriyor. Bu nedenle muhtemelen daha ziyade bir kaçak güreş oyunu oynanacak; taraflar, kasımda BM’nin ilerleme sağlanmadığı sonucuna varması halinde sorumlu tutulmamayı sağlama almayı amaçlayan stratejileri devreye sokacak. Türkiye şu an halkla ilişkiler oyununda önde, zira en kısa zamanda çözüm istediğine dair ikna edici bir görüntü veriyor. Rum tarafında birlik olmaması, Ankara’nın uzlaşmacı taraf olarak imajını güçlendirmekten başka işe yaramıyor.

BM görüşmelerin kurtarılmaya değer olduğuna hükmederse, Türk tarafının ‘son şans’ ve ‘yolların ayrılması’ gibi ifadelerle verdiği gözdağına rağmen, müzakereler muhtemelen yıl sonunun ötesine de sarkacak. Rapor menfi olursa, BM Kıbrıs’ı gelecekte daha olumlu şartlar ortaya çıkana (günün birinde çıkarsa tabii) kadar askıya almaya karar verebilir.

Kesin olan şu ki, siyasi tecrid altındaki devlet başkanımız, kariyerinin en zor dönemiyle yüz yüze gelmek üzere ve liderliği sınavdan geçecek. Ancak bugüne kadarki alâmetler hiç hayırlı değil. (Kıbrıs’ta İngilizce yayımlanan gazete, başyazı, 19 Ağustos 2010)

Kaynak: Radikal