Honduras hakkında Obama'nın sağır edici sessizliği
Honduras'ta darbe yapılmasından yedi hafta sonra, ABD, başkan Manuel Zelaya'nın göreve iadesini engelliyor.
Demokratik seçimle işbaşı yapmış Honduras başkanı'nın ordu tarafından devrilmesinden yedi hafta sonra, ABD ve Latin Amerika arasındaki bölünme artmaya devam ediyor.
Darbe rejiminin stratejisi, Başkan Manuel Zelaya'nın kalan görev süresinin tükenmesini sağlamak.. 29 Kasım'da başkanlık seçimi yapılması kararlaştırıldı fakat Honduras'ta tek dönem başkanlık yapılabildiğinden dolayı Zelaya katılamayacak.
Bu stratejiye cevap olarak, Güney Amerika Ulusları Birliği (UNASUR) 10 Ağustos'ta bir bildiri yayınlayarak darbe rejimi sırasında seçilen hiçbir hükümeti tanımayacağını belirtti. Oybirliğiyle alınan bir karar olduğunu kaydetmeli. Amerika'nın yakın müttefikleri Kolombiya ve Peru bile bildiriye imza attılar.
Sonra da 17 Ağustos tarihinde, geciktirme taktiklerine karşı tahammülsüz olan Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, Meksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderın'la birlikte ortak bir bir bildiriye imza attı ve aynı şeyi söyledi. Calderon sağcı bir cumhurbaşkanı ve George W.Bush'un bölgedeki birkaç müttefikinden biriydi.
Bir sonraki adım, Küba hâriç yarımküredeki tüm devletlerin temsil edildiği Amerikan Devletleri Örgütü'nün (OAS) bu duruşu sergilemesi. Ancak oybirliğiyle karar alınıyor ve haberlere göre ABD bu hamleyi engelliyor. Elbette ki tek muhalif Washington değil, OAS müzakerelerine katılan kaynaklara göre ABD bu yüzden sağcı hükümetlerden yardım alıyor: Kanada, Panama ve yanısıra rüşvetle ve kabadayılıkla hizaya getirilerek Washington'ın hızla küçülen bölgesel koalisyonuna katılacak birkaç çift küçük devlet.
Barack Obama'nın başkanlık seçim kampanyasında oylarını, katkılarını ve enerjilerini veren ve onun ABD dış politikasını değiştirmesini uman milyonlarca Amerikalı, Obama Beyaz Sarayı'nın askeri darbeyi tersine çevirmek isteyen Latin Amerika'yı kilitlemek için sağcı müttefikler arayacağını muhtemelen beklemediler. Ancak görünene bakılırsa gerçek, bu.
Aslında, ABD dışişleri bakanlığı bir askeri darbenin olup olmadığını henüz kararlaştırmış da değil. Askerler oyla seçilmiş bir başkanın evine hücum edip pijamalar içindeki başkanı silah zoruyla ülkeyi terk etmeye zorladıklarında, bunu başka hangi şekilde adlandırabileceğiniz belli değil tabi.
Birkaç gün önce Zelaya hükümetinin bir yetkilisi, kalkmak üzere bekleyen bu uçağın Honduras'ta 600 Amerikan askerinin bulunduğu Palmerola hava üssünde durduğunu açıkladı. Associated Press'in verdiği habere göre yetkili, ABD'nin darbedeki rolünün delili olarak sundu bunu. Amerikalı yetkililer ise yorum yapmayı reddettiler fakat daha sonra "uçağın inmesi, yakıt ikmali ve tekrar havalanmasıyla ilgili olarak ABD'nin ne bir bilgisi ne de kararda rolü yoktur" açıklaması geldi.
Muteber bir hikaye değil. Bu inkâara inanmak için ABD ordusunun Honduras güvenliğinden yüzde yüz emin olduğuna, 600 askerin bulunduğu üssün hava sahasını, uçuşları ve inişleri izleme ve denetim işini Amerikan askerlerinin dahli olmaksızın, onlara bıraktığına inanmamız gerekir. 11 Eylül sonrası ABD askerlerine yönelik bir terörist saldırı endişesini gözönüne alınca, inanmış gibi yapmak pek de kolay değil.
Emin olabileceğimiz bir şey var ki o da ABD'deki başlıca basın yayın kuruluşlarının bu konuya eğilmeyeceğidir. Amerika'nın bu darbeye dahli hususunda basına hâkim olan tutum şu: "Hakkında bir şey işitmek – veya konuşmak – istemiyoruz. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez'i 2002 yılında deviren darbe için doğruydu bu; halbuki ABD dışişleri bakanlığı, darbeye iştirak eden kişilere ve örgütlere ABD yönetiminin para ödediğini kabul etmişti ve darbe hakkında önceden bilgi sahibi olunduğunu gösteren, darbe hakkında Beyaz Saray yalanlarıyla kaynaşık CIA belgeleri ABD dahli hakkında bahse değer delil sağlıyordu
Ancak hiçbir Amerikan gazetesi bu ihtimale yüz vermedi. Haiti'nin seçimle iş başı yapmış başkanı Jean Bertrand Aristide'nin – 1991'de ve ikinci kez de 2004'te – devrilmesi de büsbütün gözardı edilmişti ki inandırıcı dellilere rağmendir.
Bu arada, Uluslararası Af Örgütü barışçıl gösterilere karşı polis dayağı ve vahşiliklerini, keyfi kitlesel tutuklamaları ve diktatörlükteki diğer insan hakları ihlallerini belgeleyen bir raporu Çarşamba günü yayınladı. Obama yönetimi bu ihlaller hakkında, eylemcilerin öldürülmesi, basının sansüre uğraması ve basına gözdağı verilmesi hakkında sessiz kaldı. Önde gelen basın ve yayın organları kayıtlara geçecek bir yorum için zahmet edip olanları takip etmiş değil bu tarihe kadar.
Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı