Seçimleri kaybeden Hizbullah, birliğin olmadığı Lübnan'da birlik hükümeti kurmaktan kurtuldu. Fakat istikrar için bölgenin sakinleşmesi gerek...
Lübnan seçimlerinde Hizbullah'ın da içinde bulunduğu '8 Mart grubu' çoğunluk savaşını beklenmedik şekilde kaybetti, ancak aslında farkından olmadan kazandı. Zira 8 Mart grubu çoğunluğu kazansaydı, ulusal birliğin bulunmadığı bir ortamda ulusal bir hükümet kurmak zorunda kalacaktı. Zaten Batı destekli 14 Mart Grubu, Hizbullah ve müttefiki olan Hıristiyan lider Mişel Aun'un akımının başını çekeceği türden bakanlıkların oluşturulmasına katılmayacaklarını defalarca açıklamıştı.
Bu durum ABD Kongresi'nin ve beraberindeki bazı Arap ülkelerinin, Hamas'ın Filistin Yönetimi seçimlerini kazanmasının ardından Gazze'ye dayatılana benzer yaptırımların Lübnan'a dayatılması anlamına da gelecekti. Lübnan Lirası esasında büyük Arap mevduatlarının himayesinde olduğu için böyle bir gelişme kesinlikle ekonomik çöküşe yol açacaktı. Ayrıca Batı'lı Hizbullah'la uluslararası mücadeleye de sokabilirdi.
Doha Anlaşması yine gündemde
Şimdiyse şartlar Hizbullah açısından daha rahat. Hizbullah muhalefette kalacak ve 14 Mart Grubu'nun ayaklarına iki konumdan kurşun sıkabilecek: Kendisine veto gücü sağlayacak şekilde bakanlıkların üçte birini istemek ve 14 Mart Grubu'nun ekonomik ve sosyal politikalarını eleştirmek açısından...
Fakat zafer sarhoşluğu yaşayan 14 Mart grubu, Doha Anlaşması'nda üçte bir formülüne dönmeyi kabul edecek mi? 14 Mart Grubu'nda yer alan Dürzi lider Velid Canbolat buna olumsuz yanıt veriyor. Gruptaki diğer liderler Saad Hariri ve Semir Cagcag da bunu anayasal olmayan bir formül olarak görüyor.
Ne var ki, yeni ulusal birlik hükümetinin bu temelde reddedilmesi ülkeyi her an yeni güvenlik patlamalarıyla karşı karşıya bırakabilir. Tabii protestolar sadece Beyrut'taki oturma eylemlerinin yenilenmesinden ibaret kalmayacak, Hizbullah'la ordu arasında çatışmaların çıktığı 7 Mayıs olayları tekrarlanabilir. Hizbullah'ın böyle bir hükümetin kurulmasını engellemeyeceği doğru, ancak bu hükümetin direnişin iskeletine, silahına veya hareket özgürlüğüne dokunan herhangi bir karar almasını hesaba katarak seferberlik halinde olacağı da bir gerçek. Demek ki, 'silahı korumak için silah' söylemi yeniden yürürlüğe konacak.
Peki işler bu noktaya varır mı?
7 Mayıs olaylarının öncesinde Sinyora hükümetinin Hizbullah'a karşı aldığı iki güvenlik kararının arkasında olduğu söylenen Bush yönetimi gitti; yerine diyalog ve hatta anlaşma talebiyle İran ve Suriye'ye el uzatan Obama yönetimi geldi. Bölgesel hava, özellikle de Suriye-Suudi Arabistan ilişkileri gergin değil. Bütün bu veriler işlerin seçimler sonrası yatışacağına işaret ediyor.
Tabii 8 Mart Grubu'ndan bazılarının çizdiği kırmızı çizgilerin aşılmaması şartıyla...
Ne var ki yatışma istikrar anlamına gelmiyor. Zira Lübnan'ın konumu İran, ABD ve diğer Ortadoğu ülkeleri arasındaki yeni bölgesel sistemin yapısı üzerine yapılan diyalogların berraklaşmasını bekliyor.
O zamana dek Lübnan yer ve zaman itibariyle dondurulmuş halde kalacak, yeni seçimler ve yenilenmiş çoğunluk pek etkili olmayacak. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 9 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal