Hindistan'ın Yeni Paryaları: Müslümanlar

Mombay'daki saldırı haberleri, beni, iki yıl öncesinin sessiz sabahına ürkütücü şekilde geri götürdü; Taç Mahal Oteli'nin 721 no'lu odasında sabah gazetesini okuyor ve doğduğum şehirde bugün yaşanan bu tür bir şiddetten korku duyuyordum. Bir devlet raporunu manşete çeken gazeteler, aynı soydan geldiğim insanların, yani Hindistan'daki müslümanların sosyo-ekonomik durumunun, Hindu kastının en alt düzeyindeki paryalardan bile daha düşük olduğunu anlatıyordu.

Odada benimle birlikte kalan anneme dönerek "müslümanlar Hindistan'ın paryaları" dedim üzüntüyle. "Eğer onları ihmal ederse Hindistan patlayacak." Ne yazık ki gerçekleşti. Bu süreç sırasında parçalanıp giden, Hindistanın sözümona serpilen seküler demokrasisi oldu.

Mombay polisi, hafta sonu açıklama yaparak 200'den fazla insanın öldüğü 300'den fazlasının yaralandığı saldırının faillerinden yakalayabildikleri tek bir kişinin Pakistanlı militan bir grubun üyesi olduğunu iddia etiğini söyledi. Fakat bela, ithal edilmiş bile olsa, şiddet muhakkak ki Hindistan müslümanlarını zan altına sokacaktır. Terörle mücadele birimleri, polis ve kızgın Hindu köktencilerin yobaz tepkileri için bekleyişe geçen akrabalarım çömelip sinmiş durumda.

Çoğulcu model olarak savunulan Hindistan, müslümanların ötekilerle birlikte var olabileceğine ve bir azınlık olarak bile serpilebileceklerine örnek gösterilir. Benim ailem, eğitimli bir orta sınıf mensubu olarak başarılar elde etti. Babam Rurgers Üniversitesinde doktora yapmak için 1960'larda annemle birlikte ABD'ye yerleşmiş; ebeveynim Hindistan'ın başarılı diasporasının parçası. Hindistanı seviyorum ve o yıl 4 yaşında olan oğlum Şibli'yi görmesi için Hindistana götürmüştüm.

Mombay'dan güneydeki Tamil Nadu'ya ve islam kültürünün merkezi kuzeydeki Lucknow'a kadar pek çok yeri gezdiğimiz o ziyaret sırasında üzüntüye gark oldum. Konuştuğum manavlar, esnaflar ve işadamlarından müslümanların durumunun kötüleştiğini duydum. Mahrumiyet içindeydiler, yoksul, işsiz ve eğitimsizdiler. Onların hikayeleri, ailemizin Hindistan'da yaşayan üyelerinin önceki ziyaretlerimde naklettikleri kalacak bir ev ve çalışacak bir iş ararken, eğitim almak istenildiğinde ve bürokraside karşılaşılan ayrımcılıkla ilgili o aşağılayıcı deneyimleri aksettiriyordu.

Doğrusu, iki yıl önce gazetelerde okuduğum hükümet raporu, Hindistan'daki müslümanların "geri kaldığını", "güvenlikleri adına korku taşıdıklarını" kabul ediyordu: "Müslümanlar gitgide gettolarda yaşama yoluna başvuruyorlar." Müslümanların ulus-karşıtı, terörist ve Pakistan ajanı olarak sıfatlandırılmalarının "ruhlarında bunaltıcı bir etki" yarattığını söyleyen rapor, müslümanların "yeis ve kuşku içinde" yaşadıklarını kaydediyordu.

Rapora göre Müslümanların durumu, Dalit Kastı mensuplarının yahut başka bir deyişle Paryaların durumundan daha kötü. Müslüman erkeklerin yüzde 52'lik bir kesimi işsiz; Parya erkeklerin ise yüzde 47'si. Müslüman kadınların yüzde 91'i, Parya kadınların ise yüzde 71'i işsiz. 46 yaş üstü müslüman erkeklerin neredeyse yarıya yakını okuma yazma bilmiyor. Müslümanların nüfusu, toplam nüfus içerisinde yüzde 11; hapisteki mahkumların yüzde 40'ı müslüman; memurluk görevlerinin ancak yüzde 5'inde müslümanlar çalışıyor.

Rapor, sistemik ayrımcılığa çareler bulunması için bir komisyon kurulmasını ve müspet ayrımcılık yapılmasını öneriyor. Önerilerin şimdiye dek ancak çok azı hayata geçirildi.

Raporu okuduğum zamandan beri İslamcı militanlığın böylesi bir yeisten doğacağı endişesini taşıyordum. Geçen hafta yapılan terörist eylemler dışarıda planlanmış olsa bile ülkede müslümanlara karşı şiddet patlak verebilir ve ilham olarak, İsrail ve Keşmir gibi sıcak düğme hükmündeki meselelerin kullanılması suretiyle mahrumiyet içinde yaşayan genç müslümanlar militan gruplara katılabilir.

Dünya'nın, Hindistan'daki problemleri örtbas eder bir tavır içinde olması son yıllarda canımı sıkmaya başladı. Örneğin Hindistanda büyük yatırımları olan Cohen Grub'un başkanı ve eski ABD Savunma Bakanı William Cohen, 2006 yılında, ABD ve Hindistan'ın "mükemmel ortaklar" olduklarını söylemişti çünkü her ikisi de çok sayıda etnikleri barındıran seküler demokrasilerdi. Cohen'le müslümanların sosyo-ekonomik şartları hakkında söyleşi yapmak istediğimde halkla ilişkiler sorumlusu bunun fazla mâtemli bir söyleşi olduğunu söyledi. Ancak bana göre islamcı radikalizmi sona erdirme ve gerçek seküler demokrasiyi ülkede tesis etme ümidi varsa müslümanların içinde yaşadıkları şartlar dürüst ve açık bir müzakereyi hak etmektedir.

Hindistan'ın 150 milyonluk müslüman nüfusu dünyadaki ikinci büyük müslüman nüfusunu temsil etmektedir ve sadece Endonezya'nın 190 milyonluk müslüman nüfusundan daha azdır. Pakistan'ın 140 milyonluk nüfusundan veya Arap müslümanlarının toplam 140 milyonluk nüfusundan daha fazladır. ABD istihbarat raporları iktisâdi, içtimâi ve siyasi huzursuzlukların radikalizme katalizör hizmeti gördüğüne dair sürekli olarak uyarıda bulunuyor; yalnızca Hindistan'ın ulusal güveliğine değil Amerika'nın da ulusal güvenliğine yönelik potansiyel bu tehlikeyi görmezden gelmeyi sürdürürmemiz bönlük olacaktır. 2006 yılında yaptığım seyahat süresince Hindistan'ın kaçınılmaz bir tehlike potansiyeli taşıdığını keşfettim.

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı