Hindistan'ın batısındaki yirmi milyon kişinin yaşadığı ticaret, finans ve kültür merkezi Mumbai yani Bombay, ülkenin İstanbul'u. Bu limanı ilk Portekizliler keşfetmiş, ardından İngilizler gelmiş ve bölge İngiliz Doğu Hindistan Şirketi tarafından kiralanmış. 19. yüzyıldan itibaren büyük projelerin, yatırımların yapıldığı kent aynı zamanda 2. Dünya Savaşı yıllarında başlayan ve 1947'deki bağımsızlığa kadar uzanan direniş hareketlerinin merkezi olmuş.
Çarşamba akşamı, Bombay bir başka direnişin merkezi olmaya yönelik eylemler yaşadı. Çok sayıda 'batı'lının bulunduğu şehirde, iki otele, bir tren istasyonuna ve bir restorana eş zamanlı saldırılar yapıldı. Yüzden fazla insan öldü, iki yüzden fazla yaralı ve rehin alınmış yabancılar var.
Saldırıları, daha önce pek duyulmamış Dekkan Mücahidin adlı bir kuruluş üstlendi, böylece adını da duyurmuş oldu. Dekkan, Hindistan'ın güneyinde, dağlar arasında kalmış ve kalabalık bölgelerden uzak geniş bir yaylanın adı, Hindistan üçgeninin içinde bir ikinci üçgen alan. Türkiye'de Dekkan şehrinin Haydarabad olarak bilindiğini hatırlatmak gerekir. Bölgede 17. yüzyılda Müslüman bir hanedanlık kurulmuş, bağımsızlık konusunda Hintlilerle ciddi sorunlar yaşamış, Hindistan bağımsızlığı sırasında da iki taraf savaşmış. Sonunda eyalet olan bölgedeki idari yapının bir ucu hala Osmanlı hanedanlığına dayanır. Ayrıca bölge 'petrol bölgesi' olarak biliniyor.
1.2 milyar kişinin yaşadığı ülkenin yüzde 13.5'i Müslüman, yüzde 5'i de Dakkan'daki Urduca konuşanlar. Hindistan'da katliam yapan örgütün bu gruba ait olduğu ileri sürülüyor.
Örgütün ismi ile eylem için seçtiği kent ve yerlere bakılırsa, ne demeye çalıştığı gayet açık. Hindistan, önümüzdeki on yıl içinde büyük güçler arasında olacağı varsayılan bir ülke ve bu çerçevede Çin ile rekabet halinde. Çin'in 'Doğu'nun yeni kutbu olacağı tasarıları karşısında başta Amerikalı ve İngiliz stratejistlerin Çin'i denetlenebilir bir oyuncu haline getirme çabaları sürüyor. Bu çerçevede Çin'in Rusya ile ittifak yapıp yapmaması, batı ile ilişkilerini düzenlemesi gibi konulardaki en büyük yardımcıları Hindistan. Hindistan'ın dev bir 'silikon' ve imalat yarımadasına dönüştürülmesi, nükleer silahlarının mesele edilmemesi Çin ve Çin-Rus bağını dengede tutabilmesi karşılığında gerçekleşti denebilir. Gayet tabii, Hindistan'ın Pakistan ve hatta Afganistan'daki radikal eğilimlerin denetlenmesi konusunda da yaşamsal bir önemi bulunuyor.
Bu tablo, Hindistan'ın 'Doğulu Batı' anlamına gelebilecek bir dönüşüm içinde olduğunu gösterir. Batı ittifakının vazgeçilmez ayağı olması, aynı zamanda Pakistan ve Afganistan ile Endonezya ve Malezya'daki radikal İslami hareketlerin denetlenmesi bakımından da önemli. Dolayısıyla Hindistan yönetiminin sadece iç sorunları çözme sorumluluğu yok, omuzlarında 'doğu'nun yeniden şekillenmesi ağırlığı da var. Gerçekleşen eylemler, öncelikle Hindistan'ın batı ile işbirliğinin bazılarınca çok keskin biçimde reddedildiğini ifade ediyor. Uzun zamandır bu yönde devam eden eylemlerin giderek tırmanması ise, başka bazı göstergeler ortaya koyuyor.
Terör eylemleri, esas olarak karar alıcıların gerçekleştirmekte ağırdan aldığı kararları almalarında hızlandırıcı etki doğurur. Hindistan, Müslüman vatandaşlarına karşı daha fazla şiddet uygulama konusunda fazla bir çekince sergilemeyecekse de, bu tür örgütlerin dış bağlantıları konusunda artık bir taraf tutmak zorunda kalabilir. Genel olarak Afganistan ve Pakistan konularında aktif pasiflik uygulayıp kendi Müslümanlarını tahrik etmek istemeyen Hindistan, bu olaydan sonra tavır değiştirebilir. Tavır değişikliği, içeride 'terörle mücadele' koşullarının artırılması ve güvenlik önlemlerinin öne çıkarılması biçiminde kendini gösterir, Hindistan'ın İsrailleşmesine yol açar. Dışarıda ise, Pakistan'ın uluslararası güçlerin hedefine yerleşmesi sonucunu doğurabilir. Bu, Afganistan sonrasında Pakistan'a da bir 'uluslararası müdahale' olasılığını doğurur, Hindistan'ı da neredeyse NATO üyesi haline getirir.
'Batı'nın İslam korkusunu diri tutan ve terörle mücadele politikalarının meşruiyetini sağlayan bu eylemler, yeni çatışma alanlarını hazırlayabilir. Bu da, doğal olarak radikal örgütlerin var olmalarını kolaylaştırır. Her biri diğerinin eyleminden beslenir, şiddete karşı şiddeti makbul kılar. Oyundan çıkmanın yolu ise, terör örgütlerinin sevk ettiği yola girmeyi reddetmek olabilir. Benzer eylemlerin Türkiye'de de olabileceğini düşünmekte yarar var, doğrusu bazı koşullar benzemiyor değil.
Kaynak: Star