Hileli başarılar!

Geçenlerde Ahmet Davudoğlu ile birlikte Brezilya Dışişleri Bakanı Amorim’i dinliyorum. NTV ekranlarından konuşması aynen şöyle yansıyor :” Geçmişte ülkelerimiz arasındaki ticaret hacmi 250 milyon doları geçmiyordu. Lakin son yıllarda ticaret hacmimizde kayda değer artışlar var. Bu yıl ilk dönem ticaret hacmimiz 750 milyon doları buldu ve aynı eğilim devam ederse yıl sonu itibarıyla 1.5 milyar doları bulur. LakinTürkiye’nin verileri daha farklı. Türkiye’nin verilerine göre ise ticaret hacmimiz 2 milyar doları bulacak. Nedense bizim verilerimiz hep düşük çıkıyor…” Anlayacağınız tahminler üzerinden Türkiye 500 milyon dolar bir fark ortaya koymuş. Bu Özal dönemindeki gibi hayali değil ama tahmini ihracat. Türkiye bunu bir ülkeyle ilgili verilerinde yapsa ‘iyimserlik’ deyip geçer ve üzerinde durma ihtiyacı hissetmezsiniz. Lakin bu durum sistematik bir durum ise orada durup düşünmek lazım. Sözgelimi, Şubat 2010 içerisinde yine bu hususa temas eden bir yazı yazmıştım. Zira Suriye ile de bizim ihracat verilerimiz birbirini tutmuyordu. Orada da rakamları şişirmiştik. Bunu Urfa’da yapılan Arapların Gözüyle Türkler Sempozyumunda herkes gibi Suriyeli delegelerden işitmiştim. Bu defa da Amorim’den aynısını duyuyorduk. Haziran ayı itibarıyla geçen yıla oranla ihracatımız yüzde 15 artmış. İnsan da kendi kendine sormadan edemiyor: Acaba artış bu yolla mı sağlanıyor? Rusya ile ticaret hacmi beklentisi 100 milyar gibi hayali bir çıtaya çekilmesi de halkı etkilemekten başka ne amaç taşıyabilir? 

Acaba vize başarısı da böyle hilyeli başarılardan biri mi, diye insan düşünmeden edemiyor. Sebebine gelince, birkaç yıl önce IHH ile birlikte Bangladeş’e gitmiştik. Lakin vize almakta zorluk çekiyorduk. Sebebini sefirin kendisinden öğrendik. Mütekabiliyet uyguluyordu ve Türkiye’nin Bangladeşlilere katı vize rejiminden yakınıyordu. Bize bir saate yakın nutuk/söylev çekti. Adam dertliydi. Lakin Türkiye de haklıydı. Zira vize muafiyeti getirdiğinizde özellikle fakir ülkelerden gelen insanlar Türkiye’yi AB’ye atlama taşı olarak görüyorlar ve en azından bazıları tehlikeli yollardan Batı’ya geçmeye çalışıyor. Veya ortada kalıyorlar. Dolayısıyla bazı ülkelere vize tedbir olarak uygulanıyor. Bangladeş gibi Türkiye’ye vize uygulayan ülkelerin bir kısmı da bunu mütekabiliyet esası üzerine uyguluyor. Elbette vize rejimi veya siyaseti değişebilir lakin bunları başarı olarak takdim etmek meseleyi politize etmektir. Portekiz meselesinde olduğu gibi bazılarında zorlama aşikar. Bunlar halkın gözündeki başarısızlıkları dolambaçlı yollarla aşma girişimi olabilir mi?

*

Elbette 12 Eylül rejiminden ve tortularından kurtulmak ülkemizin temel hedeflerinden birisi olmalı. Lakin üzücü olan bunların manipülatif zeminde cereyan etmesidir. Belki her yönüyle olmasa bile açılımların travmasını atlatmak için sanki kısmı anayasa değişikliğine gidilmiş ve başvurulmuş havası oluştu. Anayasa çekişmesi üzerinden tartışma zemini başka mecraya çekilmiştir. Lakin burada ve özellikle de 12 Eylül vurgusunda vicdani usulsüzlük yapıldığı aşikar. Zira, gerçekten de darbeci geçmişten ve gelenekten hesap sorulması gerekiyorsa başta 27 Nisan olmak üzere Aydın Menderes’in de temas ettiği gibi hesap sorma işlemi 28 Şubat sürecinden başlatılmalı değimliydi? Zira, 27 Mayıs veya 12 Eyül’den başlamak meseleyi hukuki ve ahlaki zeminde tartışmaya açmaktır ki zaten öyle olmuştur. Veya ipe un sermektir. Mesele sanki 12 Eylül erkanını ilgilendirmiyor gibi. İnanmıyor gibiler veya en azından hiç ses ve sedaları çıkmıyor. Gerçekten de AKP kurulurken icazet amaçlı olmasa bile Tayyar Altıkulaç vasıtasıyla Kenan Evren’in gönlü alınmamış mıdır? O sıralarda Kenan Evren’in dediklerini hatırlayalım. AKP’nin doğuşuna destek vermiş ve şöyle demişti :” Geriye değil ileriye baksınlar…”

*

Bu durumda, kurulurken gönlünü aldığınız adamı devran değiştiğinde sorgulama ve oylama vesilesi yapacaksınız! Gerçekten de 12 Eylül ve bütün gayri meşru rejimler istisnasız yargılansın. Lakin bunu yapanlar onlardan daha ileri ahlaki olgunlukta olmalılar. Yoksa süreç manipülasyon sürecine döner. Yoksa adalet değil intikam veya istismar tahakkuk eder. Mesele aynen Hazreti İsa’nın Mecdelli Meryem’i recm etmek isteyen Yahudilere söylediği gibidir: Günahkara içinizde ilk taşı günahsız olan atsın… Hazreti İsa’nın itiraz ettiği hukukun zemininde ahlakın olmamasıdır. Bizde de sadece bu meseleye münhasıran değil ama genel olarak siyasetin zemininde ahlak yok ya da zayıf. Bütün mesele budur. Türkiye’nin dertlerinden kurtulamayışının temel nedeni de budur. Bu ahlaktan yoksun hesaplaşma zemini de kutuplaşma üretmekten başka bir işe yaramıyor.

Abartı ve hile üzerine kurulu başarılar siyasileri egemen yapsa bile ülkeleri payidar yapmaz