Hepimiz griyiz!

Geçmişe ve günümüze baktığımızda insanların, başarıyı paylaşmada muvaffak olamadıklarını görürüz. İslam tarihinde rastladığımız pek çok örnekten ders çıkarılmamış olacak ki, çarpıklık tüm gümrahlığıyla varlığını sürdürüyor.

İnsanlar veya gruplar, birlikte yaptıkları herhangi bir başarılı iş sonrası, o işteki başarı paylarını abartma yönüne, diğerlerininkini azaltma cihetine gidiyorlar. Arkasından bu iki tarafın zannı muhataplara ulaşıyor ve büyümeye duracak iğvanın tohumu toprağa düşmüş oluyor.

Haddi aşan söz, doğru sözden daha hızlı koşuyor ve ne hikmetse kabul görme açısından da avantajlı bir konuma sahip oluyor. Neticede iki taraf da kendini tam beyaz, karşı tarafı tam siyah gördüğünde, esirgenecek söz, bağışlanacak insan kalmıyor ortada. Mümini dengede tutacak insaf bir türlü vicdanlara ulaşamıyor.

Nerede iki tarafın kavgası varsa, orada fırsatçıların bayramı var demektir. Onlar için konunun ve tarafların da pek önemi yoktur. Fırsatçıların görevi harareti yükseltmektir. Tarafların hassasiyetlerini kaşıyarak, olmuş olmamış sözleri ortaya atarak ve en çok da geriye dönük hesapları açarak cengin çapını ve süresini beslemiş olurlar.

Dünyada bu sıkıntıları en kolay atlatması gerekenlerin Müslümanlar olmaları beklenir. Öncekilerin içine düştükleri tefrikalar, tuzaklar sonuçlarıyla, “muhkem bilgi” sayesinde bildirildiği gibi, bu tür olaylardan nasıl uzak durulacağı da açıkça beyan edilmiştir. İslam tarihinde yaşanan örneklerle sahabilerin dahi peygamber yanlarındayken, tuzağa düşmeleri, sonrakilerin bu konularda çok daha dikkatli ve tedbirli olmalarını gerekli kılar.

İnsanın dünyaya geliş mekanı ve zamanı kendi elinde değil. Cinsiyeti, etnik durumu da öyle. Bunlar verili değerlerdir, aralarında üstünlük yoktur. Cahiliye için her fark ayrım vesilesidir. İnsan zamanla mesleğiyle, sosyal konumu ile ait olduğu meşrep ve grupla kısmı farklılıklar elde eder. Ait olunan grubun yöntemi zamanla, amacı da aşan vaziyete dönüşür ve müntesibi körleştirebilir. Aynı yöntemi benimsemeyenleri helak grubunda görmek, dünyada örneğine sık rastladığımız bir durumdur. Bu minval üzere oluşturulan birlikteliklerin ömrü kısa olduğu gibi başarıyı paylaşma oranı da o kadar zayıf olmaktadır.

Hal böyle olduğu halde, grup liderleri ve müntesipleri sürekli başarının Allah’tan (cc) olduğunu hatırlatırlar. Sorun çıkana kadar kaynakla irtibat kurmada zaaf yaşanmaz. Ne var ki, sorun oluştuğunda, aniden kaynak unutulur. Müminin her halinin referansı olan Kitap bu aşamadan sonra karşı tarafa fırlatılacak okların ambarı mesabesine indirgenir.

Kitabı her ortamda tarafgir duygulardan arınarak açmak elzemdir. Ancak o durumda Kitap da kendini muhatabına açar. Diğer şıkta duyguları Kitaba onaylatmak söz konusu olur.

Tüm serinkanlılığımızla, Kitaba teslim olduğumuzda, yardım mutlaka gelir.

Aynı Kitabın çocuğu olmak aynı amacın peşinde olmaktır. Yol ve yöntemlerin farkı asıl hükmü gölgeleyebilir mi?

İnanç kardeşliği yeryüzündeki bütün ayrımları niteler. Mezhepler, meşrepler, gruplar, kardeşlik hukuku tarafından tanımlanır, yerli yerine oturtulur. Kan bağı kardeşliği bile değerini inançla bulur. Aynı anadan olma bir inkarcıdan, mümine daha yakındır uzak diyardaki mümin.

Kardeşlik kulağa hoş gelen bir çağrışımdan ibaret değildir. Allah’a (cc) inanmaktan Hizbullah’ta yer almaktan kaynaklanan bütün ilişkilerin üzerinde ve her şeyi tanımlayan bir mahiyete sahiptir. Bu kardeşlik yıkıldığında, hiyerarşisi değiştirildiğinde, insaf da aradan çekilir ve ortalığı öfke teslim alır.

Yaşamakta olduğumuz süreçte, taraflar toptancılık yaparak, içine herkesi dahil ettikleri ve büyümesini arzuladıkları, kardeşliğe yakışmayan bir fitneyi özenle besliyorlar. Ve meseleye barışçıl yaklaşması gerekenler, taraf olmayı yeğleyerek çatışmanın devamından yana tavır alıyorlar.

Herkesin toptan kaybedeceği bir süreci kendi ellerimizle kurmak için elimizden geleni ve gelmeyeni seferber ediyoruz. Kardeşlik hukukunu bozarak...

Yoksa iki tarafı ele alıp her şeyi ortalığa dökmek, tahlil adı altında mahremi aleniyete aktarmak zor değil, ancak kardeşlik bahsiyle ileri ufukların gereğiyle barışık değil.