Hayrünnisa Hanım için bir başörtüsü teklifi

Medya seferber oldu, Hayrünnisa Gül Hanımefendiye başörtüsü modeli arıyor.

Sophia Loren'den, Audrey Hepburn'e, Ava Gardner'dan Elizabeth Taylor'a ya da Catherine Deneuve'e kadar bil cümle Batılı aktrisin, değişik rollerindeki baş bağlama biçimleri sıralanıyor ve “Batılı – çağdaş - modern bir model” bulunmaya çalışılıyor.

Türban bidatinde yeni hamleler..

Bu işlerin tamamı da dünyaca ünlü Türk modacı Atıl Kutoğlu'na izafe ediliyor.

Rivayete göre Atıl Kutoğlu'ndan böyle bir şey istenmiş de, o da kolları sıvamış da...

Bu modern baş bağlama biçiminde saçlar şöyle olacakmış, boyun böyle olacakmış da...

Sonunda, Türkiye'mizin modern anayasal şeriatının ikna olacağı bir formül bulunabilirmiş de...

Zaman zaman diyorum, güler misiniz, ağlar mısınız?

Ya da güleriz ağlanacak halimize...

Bu işlerin içinde Hayrünnisa Gül hanımefendinin bulunduğunu sanmıyorum. Belki Atıl Kutoğlu da yoktur. televole medyamız, böyle asparagaslar yapmakta mahirdir ve başörtüsü meselesini televole işi haline getirmek için elinden geleni ardına koymamaktadır.

Ben Cumhurbaşkanı eşinin başörtüsü modeli için bir öneride bulunacağım, ama önce Hayrünnisa Hanımefendinin başörtüsü ile ilişkisine dair bir iki cümle kurmak istiyorum.

Bana göre başörtüsü ve tesettür, kişiliğin bir uzantısıdır. Ya da şöyle söyleyeyim: Kişilikle bütünleşmeyen başörtüsü, kim takarsa taksın onu tesettürlü hale getirmez.

Zaman zaman yapılan “Tesettürde dejenerasyon” tartışmaları, kişilikle bütünleşmeyen örtünmeler içindir. Tesettürün vakarını taşımayan, ne kadar örtünürse örtünsün İslamca bir örtünme içinde sayılmaz. Hatta bazen, tesettürün aşağılanmasına sebep olabilir.

Şimdi Hayrünnisa Gül Hanımefendi'nin başörtüsü ile ilişkisine gelelim.

Nasıl bir izlenim var, bayan Gül ile alakalı olarak sizin dünyanızda?

Ben, bayan Gül'ün bugüne kadar çizdiği profilde saygın bir devlet adamı eşi hüviyeti görüyorum.

İşte o profilden benim gözlemlediğim çizgiler:

Öne çıkmayı sevmeyen...

Eşini gölgelemeyen.

Eşine pozitif katkıda bulunan.

Gösteri merakı içinde olmayan...

Haklarını arayan...

Dindarlığını pazarlamayan...

Dindarlığı başkası üzerinde baskı oluşturmayan...

Bulunduğu ortamlarda ayrımcı durmayan...

Anne hüviyeti öne çıkan...

Ama anne hüviyeti yanında, devlet adamı eşi olmanın gerektirdiği temsilde kusur işlemeyen... Dışişleri Bakanı eşi olarak bugüne kadar hiçbir dış temasta sakil bir görüntüsüne rastlanmayan...

Anadolu'nun vakarı, tevazuu ve sadeliği ile, Ankara'nın devlet dünyasını kişiliğinde buluşturmayı başarmış bir genç kadın...

Aşağı yukarı bu...

Peki ne var bu kadında Türkiye için problem teşkil edecek?

Başörtüsü var öyle mi!

Başını Sophia Loren türü bağlasa iş çözülecek öyle mi?

Ne kadar utanç verici bir yaklaşım bu.

Türkiye'nin bir başörtüsü gerilimine sokulması ne kadar saçma bir hadise...

Cumhurbaşkanı seçiminin gelip başörtüsü hadisesine odaklanması ne kadar ağır bir akıl tutulması...

Neredeyse, “Başı açık olsun da çamurdan olsun” diyeceğiz. Cumhurbaşkanı adayı ağzı ile kuş tutsa, onun eşinin bin bir marifeti olsa, başörtülü ise aforoz edilmeye hak kazanıyor...

Bu yaklaşım orta çağda var mıydı acaba? Engizisyon bu mantıktan daha ileri miydi acaba?

Biliyorum, hiçbir faydası yok, biliyorum, o jakoben devrimciler dünyasında asla kabul görmez, ve biliyorum, yapacağım iş bir bayana saygısızlık çığırının devamı niteliğinde ama, başta verdiğim sözü tutup, ben de Hayrünnisa Hanım için bir başörtüsü örneği sunacağım.

Önceki gün, cenazesi kaldırıldı şehit jandarma uzman çavuş İzzet Emir'in...

Tabut üzerine kapanmış iki kadın vardı fotoğraflarda: Biri anne, biri eş... İkisi de başörtülüydü.

İşte onların başındaki örtüyü örtsün derim Hayrünnisma Hanım...

Annesinin, ya da kayınvalidesinin baş örtüsüdür o. Kız kardeşinin ya da görümcesinin... yani Anadolu kadınının... Aslında Hayrünnisa hanımın şu andaki başörtüsü de Anadolu kadınının başındaki örtüdür.

Atıl Kutoğlu gelsin, Cem İpekçi de olabilir, şehit cenazelerine kapanan Anadolu kadınının başörtüsünü stilize etsin, çözülsün bu iş...

Var mısınız?” dediğimde size göre kaç kişinin eli havaya kalkar...

Ben çok ümitli değilim.

Bu iş kurtla kuzu hikayesine döndü çoktandır.

Bu iş, bağcı dövmekle alakalı çoktandır.

Türban – başörtüsü” ayrımı yapan ve türbanı “siyasi simge” diye niteleyen Demirel'e soruldu vaktiyle: Üniversiteli kızlar, annelerinin başörtüsü ile üniversiteye gelse içeri girebilirler mi?

-I-ıh, dedi.

Olmaz yani...

O zaman annelerin başörtüsü de siyasi simge olur...

O zaman şehid annelerinin veya eşlerinin başörtüleri de siyasi simge olur...

Kurt kuzuyu yemeye niyet etmiş bir kere...

Türkiye bunun boğuntusunu yaşıyor.

Ama oyun sonuna geldi.

Millet oyunu boza boza ilerliyor.

Bir gün başörtüsüne karşı çıkmak şehid annelerine ve eşlerine karşı çıkmak haline gelecek... O zaman kim ne yapacak merak ediyorum. Ben derim ki herkes bir an önce aklını başına toplasın. Türkiye'ye zaman kaybettirmesin.