Haydi Gül’üm sür deveni Kabe’ye

            Kemalizm bir din midir?

            Çok tehlikeli bir soru.

Ama bu tehlike, soruyu sorana değil cevap verene yöneliktir.

Ulusalcı cephenin tehdit altında gördüğü makam-ı mukaddes ile ilgili tartışmaların kızıştığı bir dönemde böyle bir soruya cevap aramak stratejik olarak gerekli olmasa bile pagan-seküler dinciliğin sosyo-ontolojik gücünü irdelemek açısından diyalektik bir önemi haizdir.

Tanrısal dinler arasında geliştirilen diyalogların tanrısallaşmış doktrinleri müşterek bahis dışı bırakması teolojik gerekçelerle açıklanırken, sosyolojik plandaki birliktelik demokratik hoşgörü ve kavrayış umdeleriyle geçiştiriliyor.

Kemalist ideolojinin din ve dünya algısı ile uzlaşma ve bütünleşme sürecinde “teokratik din” tasavvurundan “demokratik din” gerçeğine doğru “ağır ezgi, fıstıki makam”da gelişen iletişim, dini sonradan kazanılmış kültürel bir zenginlik olarak millileştirirken, millileştirilmiş görüş ve hassasiyetleri de din kuramı haline getirmiştir. 

Tanrısal dinlerin hâkimiyet alanını tespit etmekten öte, tanrısallaşmış resmi öğretilerin dinler üstü gücünü, işi, din taassubuna vardırmadan kabul etmek lazım. Sosyo-ontolojik bir güç olarak her dini kendi ideolojik şablonu içinde şekillendirerek kabul eden bir sistemin, “neye inanırsan inan” serbestçiliğiyle sunduğu hürriyet, “benim istediğim şekilde inanacaksın” koşuluna bağlanıyorsa, o sistem için “dinler üstü din” yorumunun yapılması yakışıksız olmaz.

Din olgusunun siyasal ayrışmalar bağlamında farklı kabullerle ele alınması, teokratik dinden demokratik dine doğru başlayan evrilmenin tabii bir sonucudur. Kendi kural ve davranış disipliniyle bir din kadar zenginleştirilmiş Kemalizmin dışında; “Türk Müslümanlığı”, “Türkçü Müslümanlığı”, “Millileştirilmiş her türlü Müslümanlığı”  “felsefemizde din sözcüğünün tam karşılığı ulusalcılıktır. Din yok, millet vardır” tezini savunan Kemalizmin din formasyonuyla paralellik içinde millileştirilmiştir.

İslam Müslümanlığının telkin ettiği evrenselliği, millileştirme hareketi, Kemalist din algısıyla ters düşmez. Kemalizme imanın 6 (ok) şartı ve ülkücülüğe imanın 9 (ışık) şartı arasında İslamcılık gibi bir ilke bulunmasa da, İslamcılık hareketine Millilik sıfatını yakıştıranlar bu açığı kapatmış bulunuyorlar. Evrensel bir inancın millileştirilmesi mümkün olsa da, milli bir görüşün evrenselliği savunması mümkün değildir.

Bu bağlamda Kemalizmin din algısıyla tanrısal dinlerin davranış ve rituellerini karşılaştırdığımız zaman Kemalizmin başlı başına bir din olduğunu söylemek zor değildir.

“Ne örümcek ne yosun/ Ne mucize ne füsun/ Kabe arabın olsun/ Bize Çankaya yeter” dörtlüğünün bu dinin mukaddes makamını tanımak ve bilmek açısından önemli bir ipucudur.

Cumhurbaşkanını kimin ve nasıl seçeceği, uzlaşmayla mı dayatmayla mı olacağı, dindar mı dinsiz mi olacağı yönündeki tartışmalardan çok bu makamın Kemalistler için ifade ettiği önemi anlamak lazım. Tıpkı her din gibi “sözde” değil “özde” bir inanışı şart koşan Kemalizmin temsilcileri için Kâbe öneminde olan Çankaya köşküne milli bir din gömleğiyle değil ancak Kemalist öğretinin özde bir mümini olarak oturmak mümkün olabilir.

Başbakanın restleşmeyle başlayan köşk talebinin uzlaşmaya doğru yumuşaması, geç de olsa bu gerçeği anlamasıyla ilgilidir. Her ne kadar resmi devlet ideolojisi olarak ele alınsa da, Kemalizmi bir din olarak ele almak ve önemsemek gerektiğini düşünüyorum.

Basit bir eşleştirme ile bu din ile tanrısal dinlerin davranış ve kutsallarını ele alacak olursak Kemalizmin din kadar zengin bir kuram olduğuna kanaat getiririz.

Örneğin:

Kutsal kitabı: Nutuktur.

Kabesi: Çankaya’dır.

Esas Gayesi: Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ulusalcılıktır.

Mihrabı: Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir (her kes yönelebilir)

Amentüsü: Andımızdır.

İmanın şartı: 6’dır.

Ortodoks Mezhebi: CHP’dir.(Diğerleri ehlileştirilmiş Protestan)

En önemli tarikatları: Atatürkçü Düşünce Dernekleri’dir.

Yalancı Peygamberi: Ebedi Şefin yerine oynayan Milli Şef İsmet İnönü’dür.

Veda Hutbesi: Gençliğe Hitabedir.

Kutsal günleri ve bayramları: 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim’dir.

Ritüelleri: balo ve resepsiyonlardır

Din büyükleri: Mahmut Esat, Kemalettin Kamu, Halide Edip, M. Vahdet Sungur, H. Bedri Yönetken, Turan Feyzioğlu, M. Emin Yurdakul ve daha birçok isimdir.

Koruyucu makamı: Anayasa Mahkemesidir.

Bugün bilinen en sadık mümini: Yekta Güngör Özden’dir.

En yalancı cemaati: Milli din siyasetçileridir.

Salavatları: Onuncu Yıl Marşıdır.

Kutsal Matem günleri: 10 Kasım’dır.

Harici ve cebrileri: Kuvacılardır.

Mucizeleri: 19 mucizesidir.

 

Daha birçok eşleştirmeyi mümkün kılabilecek bir zenginlikte olan böyle bir dine “özde” iman etmeyen yalancı cemaatlerin restleşmeyi bırakıp uzlaşmaya gideceği başından belliydi.

Din ve inanç kalple başlar ve onunla kaim olur. Din olması için illa tanrısal olması gerekmiyor. Tanrısal dinler millileşebileceği gibi, milli inanç ve ideolojiler de tanrısallaşabilir. Asıl olan kabul etmek ve iman etmektir.

Yukarıdaki kutsallarla munzam ve müesses bir yapının kâbesi sözde müminlerin idaresine terk edilemez.

Kemalizm bir dindir ve diğer bütün dinler gibi saygı duymayı gerektirir.

Diyalog ve uzlaşma bu dinin kutsallarını hazmetmekle mümkün olabilir.

Şimdi:

Haydi Gül’üm eğ başını aç elini tövbeye

Al takkeni, giy cüppeni sür deveni Kâbe’ye…