Genel Olarak
Tacikistan hakkında çoğumuzun hiçbir fikri olmayabilir veya sadece bu ülkenin Orta Asya'daki küçük bir ülke olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ülkenin Afganistan'a sınır oluşu yanında, sabık Sovyet coğrafyasının en dağlık bölgesindeki en yoksul halkını oluşturan Tacikler, diğer dağlı halklar olan Kuzey Kafkasyalılar ile birlikte Sovyet coğrafyasının en fazla ihmal ettiği topluluklar arasında.
Orta Asya'da coğrafi olarak en küçük devlet olan Tacikistan yaklaşık 9 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Halkın bölgede nüfusu en hızlı artan halk oluşunun yanında, nüfusun yüzde 80’e yakınlık kısmını Taciklerin, yüzde 15’ini Özbeklerin geri kalan kısmını ise diğer Türki halklar ve Rusların oluşturduğu bilgileri verilebilir. Tacikistan'da kullanılan dil, Farsçanın bir şivesi olan Tacikçe ile halkın çeyreğinin bildiği Özbek Türkçesidir. Tacikçe Kiril alfabesiyle yazılıyor. Ülkenin Afganistan'a sınır olması ve Afganistan nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 25’inin Tacik kökenli olması diğer dikkate değer bir bilgi. Anlaşılacağı üzere, Afgan, Tacik ve Özbek sınırları yapay olarak çizilmiş ve halklar iç içe geçmiştir. Stalin döneminin kasıtlı toprak paylaşımları, gelecekteki toprak ve su paylaşımı üzerinden anlaşmazlık tohumları dikmiştir. Aynı durum Kafkasya için de geçerlidir.
Tacikistan halkının inanç açısından ise yüzde 85 Sünni, yüzde 5’i ise Şii Müslümanlardan oluşuyor. Fakat burada bütün sabık Sovyet coğrafyasında olduğu gibi bu tür bir ayrımın gerçekte hiçbir etkisinin olmadığını ifade etmek gerek.
Biruni, İbni Sina, Ömer Hayyam ve Firdevsi gibi bilim ve edebiyat alanlarında tanınmış isimleri sahiplenen ve onların el yazma orijinal eserlerinin bulunduğu, tarihleri Özbeklerle tamamen iç içe geçmiş olan tarih dolu bir ülke. Her iki ülkede de Özbekçe ve Tacikçe karşılıklı olarak bilinen ve konuşulan bir ülke.
Kimilerine göre Tacikler Türk idi, kimilerine göreyse Türk değil İranlıydı. İranlılara göre ise onlar Türklere yakındılar ve Şii olmamaları o zamanlar için ilgi görmemeleri için yeterliydi. Şimdi durumun çok değiştiğini ve İran’ın Farsça üzerinden bölgede nasıl bir nüfuz hakimiyeti mücadelesi verdiği ayrı bir tartışma konusu.
Ülke yeraltı kaynakları bakımından zengin olsa da, ülkenin yüzde 90’ınına yakın bir kesiminin dağlık arazide olması dolayısıyla ulaşım güçlüğü ve klasik üretim yöntemleri ve dış dünyaya yeterince açılmama, ekonomik olarak ülkeyi geri bırakmış ve bunun sonucunda Tacikistan'ın standart üstü kalifiye insanlarının ve yoksul işçilerinin yöneldiği adres hala Moskova'dır. Burada ırkçı saldırılardan en fazla mağdur olan millet hiç şüphesiz Taciklerdir.
İç Savaş Dönemi
Tacikistan'ın bugününün anlaşılabilmesi için açıklanması gereken en temel konu yakın geçmişindeki iç savaştır.
1991 yılının sonlarında Rahmana’lı Aliyev’in devlet başkanı olarak seçilmesinden hemen 1 yıl sonra muhalefeti de içine alan bir hükümet kurulmasına çalışılmış, fakat yönetimde halkın öfkesini çeken eski Sovyet yöneticilerinin yer alması ve halka yeterince kulak verilmemesi dolayısıyla büyük protesto gösterileri ve ayaklanmalar olmuştu. Bunun üzerine, Rusya başkent Duşanbe’yi Sovyetlerin dağılmasından üç yıl sonra yeniden işgal etmişti. Rusya’nın desteklediği 1992 yılında İmamalı Rahmanov’un birleştirici bir figür olma iddiasıyla devlet başkanı seçilmesinden sonra yaklaşık 5 yıl boyunca ülkede iç savaş devam etmiş ve eski Sovyet tipi yöneticiler kendileri dışındaki hiçbir görüşün devlet içerisinde yer almasına izin vermemişlerdi.
Bu küçük ülke, 1992 yılında başlayan ve 70000 insanın olduğu iç savaşla Türkiye'de çok az insanın ilgisini çekmişti. O dönem gazetelerin dış haberler sayfasında bir kaç küçük çatışma haberi olarak bu acı Asya gerçeği gözlerden uzak kalmıştı. Bu kanlı iç savaş, Türk basınında birkaç küçük başlık olarak yer alıp unutuluverdi. Tacikistan iç savaşı, bir adım sonrasında ne olacağı kestirilemeyen bir ortamda, Kafkasya ve Orta Asya'da bağımsızlık mücadelesi vermekte veya bağımsızlığını o günlerde yenice ilan etmiş olan ülkelerin adları arasında arada geçiştirilip gitti. İç savaş, hiç kimsenin ilgisini çekmeden dramatik bir şekilde yaşandı ve sona erdi. Orada ne olduğuna dair çoğu kimsenin fikri bile olamadı.
İç savaşı izleyen yıllarda Orta Asya'da ve Kafkasya'da Sovyetler Birliği'nin çekildiği alanların tamamında olduğu gibi, boşluğu yine Sovyet tipi komünist eski yöneticiler ile bölgenin Sovyet döneminde yetişmiş ve gizli muhalefetini sürdürmüş olan insanlar iki ayrı alternatifti.
Tacikistan ve Dış Politika
Tacikistan'ın bugün öncelikli olarak ilişkide olduğu ülke hala Rusya ve Bağımsız Devletler topluluğuna üye olan diğer Orta Asya ülkeleridir. İlişkide olduğu diğer ülkeler, Pakistan, Türkiye, Çin, Hindistan ve İran’dır.
Tacikistan'ın ellinin üzerinde uluslararası örgüte üye olduğunu ayrıca belirtmek gerekir. Avrasya Ekonomi Topluluğu ve Şangay İşbirliği Teşkilatı bunlardan en önemli ikisi. Bu ikincisi özellikle güvenlik algısı kapsamında Orta Asya ülkelerine Rusya ve Çin arasında bir anlamda bir korku ve Paranoya baskısı altında yönlendirmek ve ekonomik açıdan el altında tutmanın bir yolu. Ancak bu üyeliklerin Tacikistan’ı komşu ülkelere karşı korumaya yetmediği açıktır. Topraklarının yaklaşık dörtte biri üzerinde Çin ile ihtilaf vardır ve geçtiğimiz yıllar içerisinde bin kilometrekarelik bir alanın Sessiz sedasız Çin'e devredilmesi ülkenin sahipsizliğini gösteriyor.
Bugün Avrupa Birliği de Tacikistan'da dolaylı da olsa ticari ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin 2000li yılların sonunda bölge harita bilgisi ve 2001 yılında Afganistan'a operasyon için ABD ye hava sahasını açması ve daha sonra Taliban rejiminin Afganistan'da sona ermesiyle uzun bir süre sonra ilk defa Tacik Afgan ilişkileri baş göstermiş, uçak seferleri başlamış ve ticari canlanma yaşanmış idi. Tacikistan'da bağımsızlıktan itibaren var olan Rus birlikleri 2002 yılında çıkarılmak istenildiğinde Tacik yönetimi bunu başaramamıştı. 2004 yılından sonra Rus askeri üstü daimi bir üste dönüştürülerek Rusya'nın bölgedeki hakimiyeti yeniden bir anlamda sağlanmış oldu.
Bugün ve Demokrasi
Öteden beri muhalif olan halk kitlelerinden Sovyet döneminde en katı şekilde yasaklanan milliyetçi veya dini akımlar, yönetimin bıraktığı bu boşluğu doldurmaya başlamıştı. Örneğin Özbekistan'daki Birlik Partisi ve Erk Partisi veya Tacikistan'daki Rönesans Hareketi gibi gruplar bu eski tip yöneticilerin hışımlarını kısa sürede üzerlerine çektiler ve reform isteyenlere karşı entegrizm, Panislamizm veya Pantürkizm gibi suçlamalarla ciddi bir savaş açıldı.
1997’de Savaşın sona ermesinin üzerinden neredeyse 20 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, bu güzel ülke hiç bir konuda gereken ilerlemeyi kat edememiştir. Bugün hala Tacikistan'da aynen Özbekistan'da olduğu gibi muhalefetin örgütlenmesi, demokratik taleplerini dile getirmesi dernek ve vakıflarla ifade özgürlüğünü kullanabilmesi veya barışçıl protesto gösterileri yapabilmesi hakkı maalesef ellerinden alınmıştır.
Tacik hükümeti tarafından halkın talepleri tamamen reddedilmiş ve geleneksel tarzda bir İslam inancı olan Tacik halkına karşı kısıtlama ve baskı 2008 yılından itibaren daha da artmaya başlamıştır. Bu kapsamda, ilk idari uygulama olarak kadınların camilere gitmesi yasaklanmış ve ardından 2009 yılında üniversitelerde başörtüsü yasağı getirilmiştir.
Her ne kadar 1994 tarihli Tacik Anayasası, devleti başkanlık sistemi çerçevesinde laik bir hukuk devleti olarak tanımlıyor ve yönetimin demokratik olduğunu ifade ediyorsa da, ince ruhlu ve sabırlı Tacik halkına kulak tıkayan yöneticileri dolayısıyla bu yoksul ülkenin bir demokratik ülkeye dönüşmesi çok uzun bir zaman alacağa benziyor.