Hangi ırk daha üstün!?

Sorunların çözümünde samimiyet tek başına yeterli değil. Ancak, çözümü kolaylaştırma açısından samimiyet, görünmez atmosfer ihdas etme özelliğine haiz.
Konuyu fikir bahsinde ele aldığımızda, samimiyet daha bir önemli hale gelir. İnsan taşıdığı fikri topluma açıkladığında, alacağı karşılıklar, öncelikle fikir sahibi için kıymet ifade eder. Yanlışını, tutarsızlığını veya fikrinin önemini, toplumdan aldığı tepkilerle yeniden değerlendirme imkanı bulur. Bu durum, her zaman, toplumun talebine uygun fikir üretmeyi içermez. Yeri geldiğinde, doğru yolda insan tek başına yürüyebilmelidir.
Sıkıntı insanın kendine söylediği ile topluma aktardığı fikirler arasındaki farkta yatmakta.
Geçtiğimiz günlerde, Mecliste yapılan bir konuşmada Türklerle Kürtlerin eşit olamayacağı söylendi. Bu konuşma değişik açılardan incelemeye değerdir.
 Öncelikle seksen küsur yıl, boş paranteze alınarak, sadece ilgilisinin anlayacağı şekliyle kullanılması, bunun yerine halka başka şeyler söylenmesi, fikrin samimiyetsiz sinsi karakterini göstermesi açısından rahatsız edicidir. Öte yandan, demokrasinin halkı referans aldığı söylemi, en azından bu ülke için, mizaha denk düştüğü bir kez daha açığa çıkmış oldu.
Konuşmacının söyledikleri bilinmiyor değildi. Ancak muhaliflerin tespitleri, olayların ve uygulamaların diliyle ortaya konan geçekler, sürekli itirazla karşılanıp kurucu iradenin bizi karanlıktan kurtardığı söylemiyle her defasında reddediliyordu. Bu defa, kurucu iradenin temsilcisi olduğunu beyan eden bir partili, üstelik parti programını referans göstererek açık ve net bir biçimde, parantezi açtı ve görünmez yazıyı okunur hale getirdi.
Parantezin açılmasını sağlayan neden, yeni anayasa için yapılan hazırlıklarda, eşit vatandaşlık tanımının kabulünden duyulan korku.
Bu ülkenin asıl sorunun, bu korkunun derunundaki eşitliğe razı gelmeyen "ilerici" tutumdan neşet ettiği, bir kez daha anlaşılmış oldu.
Kendisini bir başka insanla bir gösterip üstün olduğuna inanmak sağlıklı bir durum olmasa gerek.
Durum bir insana ait kabulden ibaret değil.
Cumhuriyetin kurucu kadrolarının asimilasyoncu zihnini tanıma açısından da irdelenmeye değer.
Bu ülke için  aynı cephede savaşan ve can veren insanların hepsini nesne konumuna indirgemek ve bir etnik kökeni seçip ona ait olanları dinden arındırarak, yüzünü Batıya çevirenleri ayrıcalıklı kılmak, tam bir modern cahiliye tavrı.
Seçilenleri her türlü imkanla teçhiz edip halkın üzerine, misyoner olarak salmak, Kürt sorununu ortaya çıkaran temel etkendir. Yargıdan eğitime, siyasetten ekonomiye uzanan bu gizli ayrım nedeniyle, hesaba gelmez acılar, haksızlıklar ve yine o oranda, haksız kazanımlar, ayrıcalıklar ortaya çıktı.
Ben üstünüm psikolojisi izahtan varestedir.

Faşizan bir tutumdur ve hukukla, adaletle değil, zorbalıkla kısa ömürlü düzen kurabilirler ancak. İblis'in kendini ateşten yaratılmış görerek insanla eşit görülmesine itiraz edişi, asabiyenin temel karakterini oluşturur. Mekke'de kendini soylu gören aşiretlerin ilk itirazları, kendilerini, köle kabul ettikleri insanlarla eşit görmeye olmuştur.
Modern cahiliyenin okunmaz parantezi sadece bu ülkede işlemiyor. Batı, Asya'yı, Afrika'yı, kendiyle eşit bir konumda görmüyor. Kendini kutsayan cahiliye, özne olduğuna kendini inandırıp öyküsünü dayatarak üstünlük arayışına giriyor.
Batı aydınlanmayı merkeze alarak, aklın fonksiyonunu kendi gibi görmeyenleri, mümeyyiz olarak görmüyor. Dolayısıyla kendini özne görüp diğerlerini nesne olarak telakki etmede ve onları ötekileştirmede zorluk çekmiyor.
Kendini üstün görme, ırkçılık olarak tezahür edemediğinde, biraz daha yumuşak çağrışıma; milliyetçiliğe başvuruyor.
İslam’da çok açık beyanlarla dikkat çekilen, yasaklanan ırkçılık duygusu bir başka yolu deniyor. Mezhep üzerinden, dini kullanarak, safiyet maskesiyle Müslümanlar arasında, Hak yolda olmanın üstünlüğünü her mezhep için ayrı ayrı değerlendirme yoluna gidiyor ve  başarılı da oluyor.
Tanrılaşma eğilimi, kendini üstün görmeye itiyor insanı. Vahyin fonksiyonu burada, kula kulluğu önlerken, yaratılış açısından, insanların eşit olduğunu ortaya koyuyor.
Dünyada üstünlük iddiasının yersiz olduğu, farklılıkların ahirette iman ve sonrasında kazanılmış erdemler olarak ortaya çıkacağı, iyilik ile kötülüğün bir olmayacağı, vahyin bilgisi ve adalet duygusunun karşılığı olarak, her insan için geçerli bir durumdur.
Kimileri bunun farkında olmasa da.
Samimiyet, insanın kendi ile barışık olması adına önem arzederken, yanlışı hissetme ve ondan kurtulma imkanı da sağlar. Yazısı gizlenmiş parantezler, öncelikle, insanın kendine yaptığı haksızlık olarak, erdemlerden uzaklaşmaya neden olur ve herkese zarar verir.
Cahiliye öylesine parlak yöntemler, zevk araçları, savunma yolu seçiyor ki, zalimle mazlum birbirine karışıyor. Mecliste yapılan konuşma sonrası verilen karşı cevaplar, bir başka faşizmin örneği oluyor.
Ülkede, eşit vatandaşlığın gereğini ortaya koymak yerine, bu topraklara sonradan gelenlerin ilk gelenlerle eşit olmayacağının söylenmesi, farklı açılmış, yazısı gizli bir başka parantezi  ifade ediyor.
Günümüz dünyası, sözün korkusuzca, sonuna kadar söylendiği Necaşi ortamının ve sözünü bütün samimiyetiyle söyleyen Cafer bin Tayyar'ın ve sözü dinleme erdemi gösteren   hükümdarın çok gerisinde.
Birileri kendilerine “ilerici” demeden önce, ceplerindeki parantezle yüzleşmeli.