Osmanlı Hanedanının son üyesi Neslişah Sultan (Neslişah Osmanoğlu)'ın vefatı ile bir defter kapanmış görünüyor. Babası, son halife Abdülmecit'in oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi; annesi ise son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan... İki taraftan da "Osmanlı" olan son kişinin önceki gün defnedilmesiyle, pek gündemde olmayan Osmanlı, hanedan, saltanat gibi kavramlar, tekrar günlük tüketime sunuldu.
Bu son, biyolojik anlamda bir devrin sona ermesinin yanı sıra Cumhuriyet elitinin korkularının da sona ermesi anlamına geliyor mu, ondan emin değilim. Çünkü Cumhuriyet eliti (askeri ve sivil bürokrasi, yargı, akademi, iş dünyası) meşruiyetini de, dokunulmazlığını da bu saltanatın geri gelmesi korkusu üzerine kurmuştu. Her ne kadar epeydir bu dil kullanımdan düşse de irtica ile saltanatçılık eşanlamda kullanılan resmi düşmanlardı. Muasır medeniyet yolunda ilerlememizi engelleyecek şer güçlerdi bu ikili. Nitekim tek parti saltanatı, tüm gücünü kalplere saltanat korkusu salmaktan almıştı. Üstelik yeni elitlerin saltanat mekanının her kötülüğün kaynağı Osmanlı devlet sisteminin kullandığı mekanlar olması da tarihin bir ironisi gibiydi.
Osmanlı Hanedanının yurtdışına sürüldükten sonra nasıl bir hayat yaşadıklarının en iyi göstergesi, Vahdettin'in tabutuna haciz konması olayıdır. Birkaç Mısır prensi ve Hind racasıyla yapılan evlilik dışında hayatları tam bir trajedidir. Kaldı ki saltanat korkusunu sürekli pompalayanlar, Hanedanın içerde sınıfsal bir karşılığının olmadığını çok iyi bilmekteydiler. DEVAMI>>>