Hamlık yapma

 

Barack Obama'nın enerji bağımlılığından bahsetmesi demagojiden başka bir şey değildir. "Enerji bağımsızlığı" Amerikan siyaset sahnesinde en çok kullanılan ifade haline geldi ve politikacıların bebek öpmesi kadar esaslı bir iş oldu. Son ABD başkanlarının hepsi de bu konuya müracaat etti ve Beyaz Saray web sitesi rehber bir ilke olarak "fosil yakıtlara bağımlılığını zaptetme ve Amerika'yı enerji bağımsızlığına kavuşturma" ihtiyacından bahsediyor. Küresel ekonomik toparlanma başladığında bu söylemin yeni bir turuna ve beraberinde yüksek petrol fiyatlarının dönüşüne şahit olunabilir.

Fakat bu "enerji bağımsızlığı" mottosu en kötüsünden bir siyasi duruştur – gerçekdışı, yanlış yola saptıran ve nihayette hem enerji üreten ve hem de tüketen ülkelere zararlı bir kavramdır. Ve Amerika'nın küresel terörizmden yüksek petrol fiyatlarına kadar herşeyden dolayı suçlanan ülkem Suudi Arabistan'a tehlikeli bir şekilde bağımlı olduğunu savunmanın parolası olarak sıksık kullanılmaktadır.

Suudi Arabistan dünyanın ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 25'ni elinde bulunduruyor, şimdiye kadar en büyük petrol ihracatçısı ve dünyadaki en büyük yedek üretim kapasitesine sahip ülke. Amerika'da petrol üretimi 1970'de düşüşe geçti - o tarihten beri Amerika'nın enerji ihtiyacı tavan yapmıştır - ve ABD şu an dünyanın en büyük petrol tüketicisi. ABD'nin üretim, ulaşım ve askeri yakıt ihtiyacı olarak petrolün yerini bütünüyle alacak bir teknoloji görünmüyor ufukta; ne kadar istekli olunursa olunsun, istikbalde yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynaklarının bir karması olacaktır.

Bunu gözönüne alınca, enerji bağımsızlığı konusunda başkalarını kendi dinine çekme çabaları yerine enerjide karşılıklı bağımlılığa odaklanmalıdır. Beğenin ya da beğenmeyin, ABD ve S.Arabistan'ın kaderi birbirine bağlıdır ve gelecek on yıllar içerisinde de böyle kalmayı sürdürecektir. Bunun idrak edilmesi, Amerikalıların kalplerine ve cüzdanlarına korku salmak zorunda değil. S.Arabistan, dünyaya istikrarlı enerji sağlamak için güçlü bir kararlılığı olduğunu ispatlayan muayyen icraatlara imza atmıştır. S.Arabistan, diğer hiçbir OPEC üyesinin yapmadığı kadar, düşük fiyat için bastırmaktadır ve İran Devrim'inden sonra ve Birinci Körfez Savaşı sırasında Irak'tan petrol akışının kesilmesini telafi etmek için petrol arzını artırmıştık; ve 11 Eylül 2001 terörist saldırılarından hemen sonra petrol arzını yine artırdık – hepsini de küresel pazarların sinirini yatıştırmak için yaptık.

Aslında Suudi Arabistan petrol politikası son 30 yıldır tutarlı bir şekilde işlemekte, dünya enerji arzı istikrarını sağlama almak için çalışmaktadır. Bugün, bir varil petrol yaklaşık 70 dolardır. Bunu bağlama katarak, artışın olduğu 1973'lerdeki fiyatların bile 2008 dolarıyla 100 $'ın biraz üstünde seyrettiğini hatırlamalıyız.

Yüksek petrol fiyatları, Amerika'da enerji bağımsızlığı çağrısı yapanlara yeni bir konu vermektedir şüphesiz. Fakat neler olup bittiğini anlamak burada da önemlidir. S.Arabistan, son yılların irrasyonel ve sürdürülemez fiyat artışını müteakip, dünyanın bir arz kesintisine gâfil yakalanmaması için yatırımlar gerçekleştirdi. Günlük 12.5 milyon varil üretim kapasitesine ulaşmak için 100 milyar dolarlık yatırımdan sonra, bugün, günde 4.5 milyon varil yedek üretim kapasitesine (yahut dünya toplamının yüzde 90'na) sahibiz ki dünya daha fazla petrole ihtiyaç duyduğunda bir gecede en büyük ikinci veya üçüncü OPEC üyesinin yerini almak için kâfidir.

Kabul etmeli ki son yıllardaki fiyat artışına ABD ve diğer ülkeler gibi biz de şaşırdık. Pek çok kişi Çin ve yükselen pazarlardan gelen talebi suçluyor. Fakat üzücü gerçek şu ki petrol üreticisi dört ülke, üretim beklentilerini yerine getiremedi. İran, Irak, Nijerya ve Venezüella 1998'de günlük 12.7 milyon varil üretim yapıyorlardı. Herkes – BP gibi büyük şirketler ve Saudi Aramco'daki planlamacılarımız dâhil – 2008 geldiğinde onların günde 18.4 milyon varil petrol üretimi yapacağını bekliyordu. İç kargaşa, yapılmamış yatırımlar veya sözkonusu olan Irak olduğunda, Amerikan işgali gibi nedenler sonucunda günde 10.2 milyon varil üretim yapıyorlar. Bu, fiyatları yukarı doğru çekti ve sonra da spekülatörler, hedge fonları yoluyla, işin geri kalanını yaptı.

Petrol fiyatlarının yükselmesini sağlayan bir diğer etken, dünya rafine kapasitesindeki sıkıntıdır. Örneğin Amerika'da son 30 yıldır tek bir rafineri inşa edilmedi. Buna bir diğer problemi ekleyin: Butik petrol. Farklı yerlerde farklı kalitede petrol isteniyor. Bu tuhaflıklardan birine üç yıl önce Şikago'ya gittiğimde rastladım. Şikago'nun 50 mil ötesinde bir rafineri var fakat şehre petrol veremiyor çünkü kalitesi Şikago standartlarına uygun değil. Şikago, benzini Doğu Sahil'inden ithal etmek durumunda. Şayet o rafineriden tedarik yapılsaydı, pompa fiyatları daha düşük olacaktı halbuki.

Son yıllardaki fiyat artışının pek çok sebebi var ancak S.Arabistan bunlardan biri değil. Krallık, daha fazla sermaye yatırımıyla arz sıkışıklığına tepki vermede ağır davranan büyük petrol şirketlerinin aksine, bu nevi yatırımların, yıkıcı enerji şoklarından sakınmak için esas olduğunu kavramıştır. Fosil yakıtlarının daha çevre dostu olması için araştırmaya bir milyar dolar yatırılmasını teklif ettik ve üreticileri, tükecileri ve petrol çıkaran, rafine eden ve satan petrol şirketlerini biraraya getirmek için Uluslararası Enerji Forumu'nu teşvik ettik. Tüketicilerin tam desteğini halen alacaksa da, Forum, ilgili konuları müzakere etmek için düzenli olarak toplanıyor.

Ancak Amerikalılar tüm bunları liderlerinden duymazlar. Örneğin Barack Obama ABD Başkanı olarak yaptığı ilk konuşmalardan birinde "Amerika'nın petrole bağımlılığı, ulusun yüzyüze kaldığı en büyük tehditlerden biridir" dedi. "Diktatörlere nakit sağladığını, nükleer silahların yayılmasına ve terörle mücadelemizin her iki yakasına para kaynağı sağladığını" söyledi ve "enerji bağımsızlığımıza giden seferimizin ilk adımıdır" dedi.

Demagoji yapmanın albenisi güçlüdür ancak şu var ki Amerikalı siyasetçiler enerji bağımsızlığı masalını bir kenara atmak için cesaretlerini toplamalılar. Şayet halklarını bağımsızlık serâbına doğru sürmeye devam ederlerse ve karşılıklı bağımlılık ve işbirliği vahasından vazgeçerlerse, sonuç yalnızca felakettir.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı