Conrad Otelinde basının ve bazı sivil toplum örgütü mensuplarının karşısına çıktığında Hamas Hükümeti Başbakanı İsmail Heniye’ye cevabı zor sorulardan birisini arkadaşımız Kenan Alpay tevcih etti.
Suriye’de günde 30 kişinin öldüğünü ve ölenlerin toplamının sayısının 5-6 bini aştığını ve Hamas’ın sessizliğe bürünmesiyle birlikte istifhamları üzerine çektiğini söyledi ve Hamas’ın Suriye politikasını sordu.
İsmail Heniye önce kendi konumlarını izah etti ve genellikle Arapların veya başka ülkelerin içişlerine karışmadıklarını söyledi ve Suriye’nin de zor zamanda kendilerine kapılarını ve kollarını açtığını ve bu nedenle de içişlerine karışmaktan imtina ettiklerini aktardı.
Gerçekten de Hamas’ın Suriye politikası parçalı bir politika. Bunu en iyi yansıtan karelerden birisi Ahmet Ağırakça’nın sözleri olmalı. Ağırakça Hoca “Yüreğimiz, cebimiz ve kılıçlarımız Filistin davasınındır” dedi. Lakin Hamas örneğinde bazen hepsi bir arada olamıyor. Bazen şizofrenik bir bicimde gönül ile fiziki duruş veya başka bir bağlamda vicdan ile cüzdan ayrı düşüyorlar. Hazreti Hüseyin’in karşısına çıkan eski taraftarları ‘ Gönlümüz Hüseyin ve kılıçlarımız Yezid’le demişlerdi.
1860 sonrası Fas’ın Tetvan şehrinde yaşanan İspanyol işgalinin akislerini değerlendiren Abdulmecid Sağir bir demir ustasının nasıl zamanla İspanyol ordusunda paralı askere dönüştüğünün hikayesini anlatır. Önce Osmanlıların gelip kendilerini İspanyollardan kurtaracağını düşünüyor ve düşlüyor. Ardından işleri bozulunca gidiyor İspanyol ordusuna paralı asker olarak yazılıyor. Bir taraftan da hamail veya muskalar yazarak İspanyolları kovmaya çalışıyor. Böyle bir çelişkiler yumağı yaşıyor.
*
Hamas da Suriye noktasında parçalanmışlık hali yaşıyor. Gönlü halktan yana olsa da resmi duruşu vaziyeti idare ediyor. Elbette bu duruş sorgulanıyor. Hamas’ın seçenekleri fazla değil. Şartları ağır. Lakin Suriyelilerin şartları da ağır. Ve Hamas Arap ülkelerinin içişlerine karışmadıklarını söyleyerek bir dereceye kadar kendisini bu vartadan kurtarmaya çalışıyor. Lakin zaten muayyen bir rejim ile ilişikiye girerek taraf bir konum kazanmış olmuyor mu? Bununla birlikte, son sıralarda gerek Halit Meşal gerekse İsmail Heniye yaptıkları konuşmalarıyla biraz daha ses vermeye ve kendi konumlarını izah etmeye çalışıyorlar. En azından Hizbullah gibi Suriye devrimini istisna edip doğrudan taraf olmuyorlar.
Zaman zaman istisnasız Arap Baharına sahip çıktıklarını ifade ediyorlar ve Arap Baharını İslam baharı olarak selamlıyorlar. Bu pozisyonları İran ve Suriye’nin çok da hoşuna gitmiyor. Hatta İsmail Heniye daha da ileri giderek Arap Baharının ilhamını Filistin’den aldığını beyan ediyor. Filistin meselesinin Arap Baharı üzerinde etkisi tartışılamaz. Bununla birlikte bu tesir sınırlıdır. Keza İran ve Sudan gibi devrim-darbe ülkeleri de Arap Baharı üzerine kirvelik iddiasında bulunuyorlar. Lakin bu rehberlik veya öncülük pozisyonu tartışmalı olarak kalmaktadır.
*
Hamas’ın Arap ülkelerinin içişlerine karışmama prensibine gelecek olursak: Filistinli hareketlerin tamamı Arap iç kargaşasından ve kullanılmaktan korunmak için bu yolu seçmişlerdir. Sözgelimi Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi Filistinli hareketler enerjilerini Filistin’in dışında harcamaktan kaçınmışlar ve Arap iç kargaşanın içine sürüklenmekten veya yuvarlanmaktan imtina etmişlerdir.
Tali kavgaların parçası olmak istememişlerdir. Bu elbette anlaşılabilir bir durum. Ana gayeyi tali hedefler uğruna harcamamak gerekir. Bununla birlikte siyasetin dışında zalim-mazlum ayrımında mazlumun yanında durmak ahlaki bir yükümlülük değil midir? İkisi arasında boyut farkı var. İçişlerine karışmamak ilkeli bir tutum iken haklı-haksız veya zalim-mazlum ayrımında yerini tayin edememek en azından ahlaki bir zafiyet olarak görülebilir. Bu bağlamda, Suriye meselesi bıçak sırtı bir meseledir ve turnusol kağıdı gibi tarafların ayrışmasına hizmet etmektedir. İçişlerine karışmama politikası ilkesizlik olmasa bile belirsizlik politikasına dönüştüğünde bu durum Türkiye gibi ülkelerin politikasını da etkileyecektir.
Real politik olarak kendilerini şöyle savunacaklardır: Filistin-İsrail zıtlaşmasında taraf olmak bedeli ağır olan bir husustur. İnsanın Batı’yı karşısına almasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bedel ödememek için en azından Filistin-İsrail geriliminden veya zıtlaşmasından uzak durmak 'selamet der kenarest/ selamet kenarda durmaktır' yaklaşımına hizmet edebilir.
Halit Meşal ve İsmail Heniye bütün Arap devrimlerini ve halk hareketlerini selamladıklarını söylediler. Bu makul bir yaklaşımdır ve bunun daha da somutlaştırılması Hamas’ın yararınadır. Karışmama veya kenarda durma politikasını sadece Hamas izlemiyor aynı zamanda Irak eksenli Hey’etü’l ulema gibi hareketler de benimsemektedir. En azından Suriye meselesine bulaşmak istemiyorlar. Belki enerjilerini ana meseleye hasretmek istiyorlar. Bu mesele Filistinli örgütlerden önce de Baascıların yuvarlandığı bir çıkmazdı. ‘Baas Partisinin etki alanı kutri midir yoksa kavmi midir?' tartışması Baascıların boğuşmasına vesile olmuştur.
Ulusal mıdır yoksa milli midir (Araplar arası) tartışması Baas’ın parçalanmasına ve kanatlara ayrılmasına neden olmuştur. Lakin sizin enerjinizi kendinize ayırdığınız noktada başkaları neden enerjilerini sizin için harcasınlar? Bu noktanın çıkmaz sokağa müncer olmaması için en azından adalet düzeyinde taraf olmak veya tarafını belli etmek gerekmektedir.