Hükümeti oluşturan AK Parti'nin hazırlayıp Meclis'e sunduğu anayasa değişikliği paketi ile ilgili süreç devam ederken, siyasetin muhalefet kanadı daha önce izlediği talihsiz bir siyasi strateji için yeniden harekete geçti.
Muhalefetin can simidi gibi sarıldığı bu muhalif stratejiyi demokratik açıdan talihsiz yapan esas etkense onun halk adına, ancak halka rağmen hayata geçiriliyor olması. Erken genel seçim kararı ile sonlanan cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda devreye sokulan ve anayasa değişikliğini bloke etmek için şimdilerde yeniden gündeme alınan bu stratejinin üç ayağı var. İlki iktidar partisinin reformlar için formel olarak sahip olduğu demokratik meşruiyeti siyasi boykot ve blokajla sorunlu veya gayri meşru hale getirmek, ikincisi bu retoriğe bağlı olarak süreci Anayasa Mahkemesi yoluyla durdurmak, üçüncüsü ise iktidar partisinin reformlardan fayda sağlamasını önlemek amacıyla reformlar için verilecek desteği karşılanamayacak koşullara bağlamak.
Anayasa değişikliği paketini, içeriğine bakmadan baştan beri "Mr. No" tavrıyla reddeden CHP ve MHP'nin tavrı, bu siyasi stratejinin ilk iki ayağını oluştururken; her fırsatta demokratik özgürlüklerin genişletilmesinden dem vuran BDP ise desteğini siyasal denge ve realite ile bağdaşmayan bir dizi koşula bağlamak suretiyle stratejinin üçüncü ayağına sahip çıkıyor. Kuşkusuz siyasetin muhalefet kanadını oluşturan siyasi partilerin iktidar tarafından gündeme getirilen bir reformu eleştirmesi veya onu engellemeye çalışması, demokrasi pratiğinin olağan bir gereği. Ancak muhalefetin tavrını sorunlu yapan esas neden bu değil. CHP ve MHP'nin açıktan, BDP'nin de zımni olarak anayasa değişikliğine karşı çıkmasında esas dikkati çeken, bu muhalif tavrın halkın beklentileri ile çatışan, demokrasinin önündeki setleri muhafaza etme çabası taşıyan bir misyonla örtüşüyor olması.
Her ne kadar değişiklik için Meclis'e sevk edilen anayasa taslağının yüksek yargı organları ile girişilen bilek güreşi sonrasında, sadece hükümeti oluşturan AK Parti tarafından hazırlanma gibi bir talihsizliği olsa da; taslağın demokratik perspektifinden yeterince tenkide tabi tutulmadan mahkûm edildiği de bir gerçek. Hükümet değişiklik taslağını neredeyse "itme" olarak nitelenebilecek toplumsal bir taleple sonunda raftan indirip, üzerinde çalışarak Meclis'e sevk etmiş olmasına rağmen; muhalefet bu hususu göz ardı ederek değişiklik paketini sadece iktidarın ekmeğine yağ sürecek, onu daha da güçlendirecek siyasi bir manevra olarak görmek istiyor.
Muhalefete ve kamuoyuna arz edilmiş olmasına rağmen CHP, MHP ve BDP'nin anayasa değişikliğine yönelik geliştirdiği boykot ve blokaj stratejisinin kendi tabanlarında tartışmasız karşılık bulduğunu iddia etmek olanaksız. Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi bünyesinde konuya ilişkin olarak Mart(1)-Nisan (2) 2010'da yürüttüğümüz kamuoyu araştırmaları bu tezimizi doğrulayan bulguları açıkça ortaya koyuyor. Siyasi eğilim, etnisite, dini inanç ve kuşak farklılığı yönüyle zengin bir yelpaze oluşturan halk "Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu" görüşünde birleşirken (% 69,8); son yerel seçimlerde oyunu CHP'ye veren seçmenlerin % 65,7'si, MHP'li adayları tercih eden seçmenlerin % 68,4'ü, tercihini AP Parti'den yana kullanan seçmenlerin % 73,3'ü, BDP'li adayları seçen vatandaşların da % 80,4'ü Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğuna inanmaktadır (1). Halka, AK Parti'nin imzasını taşıyan anayasa değişikliği paketi hakkında genel olarak ne düşündüğü (taslak üzerinde düzeltmeler yapılmadan) sorulduğunda ise; halkın % 44,7'si değişiklik paketi hakkında olumlu, % 39,8'i ise olumsuz görüş bildirmiştir. AK Partililerin % 68,3'ü, CHP'lilerin % 14,4'ü, MHP'lilerin % 32,5'i ve BDP'lilerin de % 52,1'i hükümetin hazırladığı anayasa değişikliği paketini genel olarak olumlu bulurken; AK Parti'nin anayasa paketi MHP ve BDP tabanında azımsanamayacak bir desteğe sahiptir. Bu durum olası referandum tercihlerine de yansımaktadır. Anayasa değişikliği paketi hükümetin istediği gibi referanduma giderse halkın % 48,1'i EVET oyu vereceğini, % 38,2'si HAYIR oyu vereceğini belirtmekte; % 13,7 oranındaki bir seçmen kitlesi ise değişiklik paketi ile ilgili henüz bir karara sahip olmadığını açıklamaktadır. Sonuçlara 29 Mart yerel seçimlerinde oy verilen siyasi partiler ölçeğinde bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Buna göre; AK Partililerin yaklaşık % 71'i, CHP'lilerin % 22'si ve MHP'lilerin de yaklaşık % 39'u muhtemel bir referandumda anayasa değişikliği paketine EVET oyu vereceğini belirtmektedir (2).
CHP ve MHP tabanının hükümet tarafından hazırlanan anayasa taslağına verdiği kısmi destek, muhalefetin tavrına ilişkin halk görüşü ile birlikte değerlendirildiğinde oldukça ilginç bir tablo ortaya çıkmaktadır. Araştırmaya katılan seçmenlerin % 61'i, CHP'nin anayasa değişikliği paketini kökten reddeden tavrını yanlış bulmaktadır. Halk arasında CHP'nin bu tavrını doğru bulanların oranı sadece % 29,2 olurken; 29 Mart seçimlerinde oyunu CHP'ye verdiğini söyleyen seçmenlerin yaklaşık % 60'ı partilerinin bu tavrını doğru bulmakta, yaklaşık % 30'u ise yanlış bulmaktadır. Durum anayasa değişikliğini "usulden ve esastan reddeden" MHP cephesinde daha da dikkat çekici bir hal almaktadır. MHP'nin anayasa değişikliğinin bu Meclis'te değil de, bir sonraki Meclis'te yapılması gerektiği şeklindeki görüşüne araştırmaya katılan seçmenlerin yarıdan daha fazlası (% 56,1) katılmazken; sadece % 36'sı MHP'nin bu tavrına destek vermektedir. 29 Mart seçimlerinde oyunu MHP'ye verdiğini söyleyen seçmenlerin üçte birinden (% 37) daha fazlası da kendi partilerinin değişiklik paketine yönelik karşıt tavrını onaylamamaktadır.
Özellikle CHP ve MHP, anayasa değişikliği paketi kendilerine ve kamuoyuna daha arz edilmeden karşıt tavırlarını büyük oranda belirlemiştir. Ancak muhalefet partilerinin bu tavrı halk arasında kayda değer bir karşılık bulmamaktadır. Araştırmalarımıza göre; hükümetin devreye soktuğu anayasa değişikliği referanduma giderse halkın yaklaşık % 55'i oyunu tasarının içeriğine göre belirleyeceğini, % 38'i ise kararını oy verdiği veya sempati duyduğu partinin tavrına göre belirleyeceğini ifade etmektedir. Bu durum, özellikle CHP ve MHP tarafından sahiplenilen, tasarının içeriğinden çok iktidara atfedilen siyasi amaçlarını tartışan siyasal tavrın halk nezdinde fazlaca yankı bulmadığını açıkça göstermektedir. Bu durumda, CHP ve MHP'nin siyasi tavrını paket içeriğine yönelik demokrasi odaklı muhalefetten çok, anayasal reforma yönelik blokaj hamlesi olarak değerlendirmek olasıdır. Aslına bakılırsa, değişiklik için hazırlanan anayasa taslağını rejim için tehdit olarak lanse eden CHP ile mevcut Meclis'in demokratik ehliyetsizliği bahanesini dillendiren MHP'nin darbe mirası Anayasa'yı muhafaza etmek istemesi pek yadırganacak bir durum değildir; ancak değişikliklerden doğrudan yarar sağlayacak olan BDP'nin sırf "demokrasi havariliğini AKP'ye kaptırmamak" kaygısıyla destek için karşılanamayacak koşullar öne sürmesi ve anayasa değişikliğini zımni olarak engellemek istemesi, tutarlı bir siyasi tavır değildir.
Diğer taraftan halkın çoğunluğunun yargı reformu ve anayasa değişikliğine taraftar olması referandumda evet oyu vereceğinin güvencesi olamaz. İktidarın süreci yönetme biçimi ve halka yönelik iletişimi son derece önemlidir. Bu süreçte yapılacak hatalar referandumun sonucunu olumsuz etkileyebilir.
Prof. Dr. Özer SENCAR / Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
Yrd. Doç. Dr. Ünal BİLİR / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü
Kaynak: Zaman