Halayın iki başı ve abdestsizler…

 

       

            Grup Başkan Vekili olarak atandığından bu yana Türk muhalefetine yeni bir kavram kattı Kılıçdaroğlu, “Evrim…”

            Her demecinde istisnasız kullandığı bu kavramın, onun özyaşam macerası ile bir ilgisi olduğunu düşünmenin ayıba ya da suça müteallik bir yanı olmasa gerek. Nihayetinde evrim teorisinin gerçekliğine tartışmazsız inanan biri olarak bundan rahatsız değilim. İnsan; ilerlemenin, gelişmenin ve yücelmenin akil namzedidir. Ahsen-i takvim ile esfel-i sefil arasında bir sürü evrimsel tanımı olan insanın, en ileri aşamada maymunlaşacabileceğine olan inancım, Kılıçdaroğlu Kemal’in siyasal tekâmülünden kelli mukavim oldu.

            Siyasi belagatla açıklanması mümkün olmayan bu kavramın düşünsel ve psişik arka planı kurcalandığı zaman karşılaşılan suretin maymundan çok daha yakışıklı olmadığı görülür.

            Ağzında diş olmayan fındık-fıstık düşkünlerinin cangıl karanlığından diş kirası kapma siyaseti; CHP’nin başını çektiği halayın sağ başını tutanlar için geçerli.

            Biri, yengeç kabadayılığı ile soldan sağa “bir ileri iki geri” tepinirken, diğeri sağdan sola “hep geri hep geri” çekilerek halayda senkron bozukluğu yaratıyor.

            İttihat ki mutlaka terakki için mühimdir. Ancak bunun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel ortak referanslar üzerinden sağlanması söz konusu değilse iki başından çekiştirilen halayın nereden kopacağı ve kimleri savuracağı bilinmez.

            “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” hezeyanıyla birbirinin paçasına tutunan varta mimarlarının “kumunu sere sere” gelen AKP karşısındaki ittihadı, çok sesli devlet korosunda “Ya lelel ya lelel” nakaratından ileri gitmedi ve tehlikeye müncer bırakılan ahalinin hiç de dereden korkmadığı anlaşıldı.

            İple gezenlerle ipsizler arasında mugalâtayla yükseltilen ittihat, evlilik vadiyle birbirinin namusuna halel getiren sahtekâr-tamahkâr birlikteliği gibi 23 Temmuz sabahı sona erdi. Kösnük hırıltılarla ortalığı velveleye veren halaybaşı Baykal’ın 22 Temmuz sonrasında kurmak istediği oyun, davulun patlayıp zurnanın tıkandığı seçim gününde bozulmuştu. Lakin, fındık beyinli ittihatçılar sandıktan çıkaramadı, bir maymunun fındıktan çıkardığı anlamı. Dolayısıyla Darwin’e olan inancım bir kez daha cibilliyet kazandı.

            Seçim sonrası ortaya çıkan sonuç, öncesindeki tartışmalardan daha ateşin bir saldırganlığa dönüştü. Halayı sağa çekenler, kendi gürültüsüyle dağıttığı seyirci ahalinin içine doğru ilerlerken, sola çekenler bilinmeyen bir yere doğru kopup gittiler. Ancak hırsla tepindikleri yerden ayak sesleri gelmeye devam ediyor. Halayın sağ başını çekenlerle sol başını çekenlerin adımları farklı atmaya başladıysa da ittihat günlerinden kalma devlet korosu aynı seslere aynı tempoyu tutmayı ihmal etmedi.

            “Ya sev, ya terk et” kovuculuğunun Milliyetçi besmeleye döndüğü günlerden Bekir Coşkun savunuculuğuna evrildiği güne geldiğimizde Darwin’i bir kez daha haklı bulmanın utancı ile yüzleştim.

            İşportacı tezgâhını deviren belediye zabıtasına karşı gözyaşı ile direnen garibanı “vatan haini” kabul eden halayın sağ başı, cumhurbaşkanının meşruiyetini reddeden pepeme bir embesili aynı koro içinde sahiplenmeye başladı. Bu, düşünsel evrim adına kaydedilmiş yeni bir aşama olsa gerek.

            1. Tur seçimlerini protesto edip Meclise girmeyen CHP ile, girip de oy vermeyen MHP arasındaki hazin benzerlik, birinin varlığı, diğerinin yokluğu ile açıklanabilir. Ancak her ikisinin de karşıtlığı çok sesli devlet korosundaki “Ya lelel, ya lelel” nakaratından bellidir.

            “Gül, benim cumhurbaşkanım olamaz” diyen embesil birine karşı Başbakanın kullandığı “çek git” sözünü kaba bulanlar bari nezaketten haberdar olsalar. Başbakanın ilk kabalığı değil bu lakin, Bekir Coşkun’un da ilk edepsizliği değil.

            Oyunu sokaktan alıp meşruiyetini düşmanlarından dilenen AKP ye karşı söylenecek söz çoktur. Ancak dilde pepeme, fiilde embesil olan birinin izah edeceği hafiflikte bir konu değildir.

            Terakkiye mani olan ittihatçıların iki başından çektiği halay 23 Temmuz’da koptuysa da aynı çağrıya koşan ve aynı seslere tempo tutan insiyaki siyaset gelenekleri değişmedi. Sağ başı çekenler halayı halkın içine sürükledi ama halk seyrettiği oyunun ne olduğunu daha anlayamadı. Sol başı çekenler ise müptezel siyasetleri ile karanlık bir cangıla doğru yengeç yanlaması ile tepinip gidiyor hâlâ.

            Oyunu boş kullanan DTP’lilere gelince;

            Hapisten meclise yol alan bu adamların meclisteki oy zarfları gibi kafaları da bomboş. Birileri, onlara susadıklarını hatırlatmadıkça su bile içemezler. Avam lobisindeki yerleri de boş kalsa Kürt halkı açısından bir boşluk yaratmaz.

            Türk Milletinin başına bela olan CHP gibi, 30 yıldır Kürt halkının başına bela olan aynı boş zihniyetin, ilkelliğin, geri kalmışlığın, boşboğazlığın, tembelliğin, fırsatçılığın, din dışılığın, gelenek düşmanlığının bu kaba yüzleri, ancak meclis oturumlarına kravatla katılmanın zorunluluğunu öğrenebilirler bu aşamadan sonra…

            Onlar bile Gül’ün cumhurbaşkanlığı için uzlaşma dayatır hale geldi. Önce kendi halklarıyla uzlaşsınlar. Hayatlarında bir kere olsun Kürt halkıyla Cuma namazında yan yana saf tutsunlar.

            Kurusıkı tabancayı sahileştirmeyi bilen bu adamların su ile “abdest” gibi bir ilişkisi olmuş mudur acaba?