Haklı endişelere darbe gölgesi düşmesin

AKP, Batı yanlısı bir görüntü çizse de hem meclisi hem de cumhurbaşkanlığını kontrol ettiğinde ne yapacağından emin olmak zor. Fakat eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı nedeniyle Anayasa'yı bir kenara atmaktansa, herkes adına en iyi seçenek seçime gitmek.

Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanlığı ilk tur oylamasını iptal kararı, Türkiye'nin Avrupa ve ABD'yle ilişkileri açısından en büyük fırsatı sunuyor ama beraberinde de dev bir belirsizlik getiriyor. Mahkeme, meclisin ilk tur oylamasında yanlış davrandığı konusunda laik ve liberal modernleşme yanlılarına hak verdi. Böyle yaparak da, erken seçimi tetiklemiş görünüyor. Bu durum, çoktan ortadan kaybolmuş gibi görünen bir seçeneği yeniden gündeme getirebilir: Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanı, ne İslamcı ne de general, ama laik bir siyasetçi olabilir.

Son haftada yaşanan kriz ülkeye, her ne kadar düşünülebilecek en nazik görüntüye bürünmüş olsa da İslami bir siyasetçiyle, daha kötüsü, yani ordu yönetimine dönüş arasında çirkin bir seçim sunuyor gibi görünüyordu. Batı yanlısı bir Türkiye isteyenler için en iyi sonuç, laik bir cumhurbaşkanının seçilmesine yol açacak yeni seçimler yapılmasıdır.

Piyasaların siyasi karmaşaya verdiği tepkiye gelince, bu durumu önceden tahmin etmeleri gerekirdi. Türkiye son beş yılda, kentli nüfusu, Avrupa'yla Ortadoğu arasında köprü görevi görmesi ama yüzünü de Batı'ya dönmesi nedeniyle yatırımcıların gözbebeğiydi; borsa bu süre içinde beşe katlandı.
Yatırımcılar haksız değildi ama tam da bu dönemde artan tansiyonu bilerek göz ardı ettiler. 2001 krizi, 11 Eylül saldırılarıyla neredeyse eşzamanlıydı. Bu durum, Türkiye'nin bütün bu değişik dünyalar arasında bulunmakla kazandığı 'yararlı belirsizliği', bir noktada çözülmesi gerekecek acılı bir çelişkiye dönüştürdü. Türkiye bu çelişkiyi her zaman Batı yönünde çözmedi. ABD'nin Irak'ı kuzeyden işgal etmesini engelledi. AB'nin üyelik yönündeki soğuk tavrı birçok Türk'ün bu üyeliğe karşı hissettiği kararsızlığı ortaya çıkardı.

Genel olarak Türkiye'nin en büyük malvarlığı olan İslam dünyasıyla Avrupa arasındaki köprü görevi, ilişkilerinde ihtilaf kaynağına ve önceden tahmin edilmeyi güçleştirici etkene dönüştü.

Piyasalar Türkiye'nin her zaman Batı'dan yana davranacağını varsayarak dikkatsiz davrandı.

AB bu hafta, ordunun Gül'ü seçilmesini engellemek için müdahale etmesinin Türkiye için kötü olacağını söyledi. Laiklik koruyucularını geri çevirmek zor olsa da bu doğru.

Türkiye'nin eşi başörtüsü takan bir cumhurbaşkanı düşüncesinin karşısında anayasayı bir kenara atmasındansa, demokratik kalması daha iyi.

Cumhurbaşkanı seçilseydi, Avrupa ve ABD'nin Gül'ün iyi yanlarına duydukları güveni abartması da kolay olurdu. Her daim diplomatik çevrelerde karşılaşılan bir ismi iyi tanıdıklarını düşünüyor olabilirler. Gül açıkça Avrupa yanlısıydı.

Gül ve Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye girmesi için gereken birçok reforma öncülük etti. Erdoğan ve AKP İslamcı köklerine rağmen, Türkiye'yi 2001 krizinden çıkardıkları ve tatsız ekonomik reformların üstesinden geldikleri için takdir edilmeli.

AB ihtimalinin azalması ordunun işine geldi

Fakat göstericilerin de haklı bir savı var; zira hem cumhurbaşkanlığı hem de mecliste kontrolü sağlarsa AKP'nin ne yapacağından emin olmak zor.

Göstericiler, AKP'nin zinayı suç saymaya yönelik başarısız girişiminden endişe verici bir işaret olarak dem vurmakta haklı; girişim hiç uygulamaya konulmadı ama Brüksel'den önemli derecede uzaklaşmayı temsil ediyor. Göstericiler ayrıca, AKP'deki bu eğilimlerin, Avrupa'ya karşı duyulan yeni şüphe nedeniyle güçleneceğinden de korkmakta haklı.

Ordunun AB üyeliği konusundaki tutku doruktayken yapılacak bir cumhurbaşkanlığı seçimine müdahalede bulunmaya cesaret edeceğini tahayyül etmek zor; birkaç yıl önce, bu ortamı tehlikeye atmaktan çekinirdi.

 Şimdi bu ruh hali kayboldu ve ordunun endişelenmesine gerek yok.

Sonuç üzerindeki gücünü büyük ölçüde kaybetse de AB, Türkiye'nin laikliği seçmesini, seçmese bile askeri yönetimi reddetmesini ümit etmeli.