Her Hac mevsiminde çeşitli sıkıntılar yaşanıyor. Bu konuyu 16 Ocak 2006 tarihli Zaman'da, 18 Aralık 2007 tarihli Today's Zaman'da yazdığım yazılarda ele almıştım. Bu sene yine Hac'tayım, bir yandan ibadetimi yerine getirmeye çalışırken diğer yandan söz konusu sıkıntılara sebebiyet veren amillerin neler olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Hemen söylemek gerekir ki, Hadis'te buyrulduğu üzere "Hacc meşakkettir", yani bu ibadetin tabiatında zorluk ve sıkıntılar vardır. Hacc ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara gelen bir insan, bir tatil beldesinde yaşadıklarını burada armaya kalkışırsa büyük hata eder. Meşakket, belki de İmam Gazali'nin deyimiyle "dini kemale erdiren Hacc ibadeti"nin amacına ulaşılmasını sağlar. Ancak benim üzerinde durmak istediğim husus ibadetin tabiatıyla ilgili olanlar değil, beşeri hata ve organizasyon eksikliğinden, idari veya bünyevi yanlışlardan kaynaklanan 'ilave zorluklar'dır. Söz konusu zorluklar, insan hatası çekilen eziyet ve sıkıntılar bazan insanları öylesine bezdirmektedir ki, bu sefer Hacc ibadetiyle elde edilmek istenen maksat hasıl olmaz.
Bir noktayı göz önünde bulundurmak gerekir: Her geçen sene hacı sayısında artış oluyor. Hacı sayısında artışı sağlayan bazı temel faktörler var. (Bkz. 15 Aralık 2007 tarihli 'Hacı sayısındaki artış' başlıklı Zaman'daki yazım.) Bunu sadece kotalar koyarak sınırlamak zor. Burada yapılması gereken şey, daha çok engellemelere gitmek değil, belki makul talebe uygun yeni organizasyonlar yapmaya gitmek olmalı. Çünkü bugün sahip olduğumuz teknolojik bilgi ve imkanlar söz konusu zorlukların aşılmasını rahatlıkla sağlayabilir.
Özellikle tavafta, Harem'e gidiş gelişlerde ve şeytan taşlama sırasında yaşanan izdihamlar bazan hayati tehlikelere sebep oluyor. Benim gözlemlerime ve tespitlerime göre üç alanda sorun yaşanıyor:
A) Tavaf sırasında yaşanan sorunlar. Bunları dört noktada toplamak mümkün:
1) Tavaf yerinin daralmış olması. Mekanı genişletmek artık zaruret halini almış. Suudiler, haklı olarak bunun zor ve külfetli bir iş olduğunu söylüyor. Türkiye de çok istekli değil, Osmanlı revaklarını düşünüyor. Hz. Ömer, Hacer-i Esved'e kutsallık atfetmemişken Osmanlı'dan kalma revaklara bir zarar gelmesin diye milyonlarca Müslümaı bunca sıkıntı ve eziyete katlanmaya mecbur bırakmamızın hiçbir akli temeli yok. Ayrıca bunun çaresi var. Revaklar dikkatli bir şekilde sökülür, kaç metre genişletilecekse tekrar konur. Yetmeyen yere orijinallerine uygun yenileri eklenir.
2) Şavtların başlangıcı olan Hacer-i Esved çizgisine gelindiğinde çoğu hacı, uzun uzun durup selam veriyor, dualar okuyor. Bu da izdihama sebep oluyor. Hacılara sadece selam vermekle yetinmenin gerektiğini anlatmak ve onları ikna etmek lazım.
3) Hacer-i Esved'i illa da öpmek, Ka'be'nin taşlarına el ve yüz sürmek isteyenler tavafın akışını engelliyor. Üç tedbir düşünülebilir:
a) Hacılar eğitilmeli, tehlikenin olduğu veya başkalarının ibadetinin engellendiği zamanlarda bundan mutlaka kaçınmak gerektiği anlatılmalı,
b) Hac zamanına mahsus olmak üzere bir çeperle engellenmeli.
c) Belki de en iyi tedbir Hacer-i Esved'i yerden 3, 3,5 metre yükseltmek. Böylece ona sadece selam vermekle yetinilsin.
4) Birçok ülke hacısı ve özellikle İranlı hacılar Makam-ı İbrahim'de namaz kılmak için büyük izdihamlara sebep oluyorlar. Tavafın akışını engelleyen, bazen ezilmelere yol açan sebeplerden biri budur. Bir mezhepte öngörülen bir ibadet, onbinlerce insanın güvenliğini tehdit ediyor veya farz ibadetlerini engelliyorsa, burada bir sorun var demektir. Sorunu mezhepler veya ülkeler arasında görüşüp konuşarak çözmek icap eder. Suudiler, mezheplere ait özel görüşlere ve zorluklara yol açsa da belli ibadetlere karışmak istemiyor. Düşünülecek asıl tedbir, Hz. Ömer'in yaptığı gibi Makam-ı İbrahim'i daha geriye çekmek olabilir. Özellikle tavaf yeri genişletilirse bu daha kolay olacak.