10 noktada Türkiye'nin yeni dönemdeki gerçek gündemi...
Bir vartayı kazasız belâsız -ya da ucuza- atlatmış durumdayız. Türkiye, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla yeni bir istikrar ve yumuşama döneminin eşiğine gelmiş durumda.
Bugün önemli olan budur.
Bir oy farkla da olsa AKP'nin kapatılmamasıdır; bir oy farkla da olsa, Türkiye'nin alnına büyük bir demokrasi ayıbının sürülmemiş olmasıdır.
Ve yeni bir istikrar ve yumuşama döneminin açılması konusundaki sorumluluk en başta Erdoğan'a ait. Yani top şimdi Erdoğan'da!
Yeni dönemin özetine gelince:
(1) Anayasa Mahkemesi, dünkü yazımda belirttiğim gibi, kıl payıyla da olsa AKP'yi kapatmayarak bir 'yargısal darbe'ye geçit vermedi. Türkiye'de darbeler döneminin bir daha açılmamak üzere kapanması açısından bu karar dönüm noktası olabilir.
(2) Yüksek Mahkeme, AKP'yi kapatmadı ama "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğuna hükmetti. Erdoğan'ın buna itirazı var. Haklı bir itiraz bu. AKP'nin laiklik konusunda bazı yanlışları olduğuna inanmakla birlikte, bu partinin laiklik karşıtı bir odak olduğunu ben de düşünmüyorum.
(3) Ancak, mahkemenin bu kararı aynı zamanda AKP'ye dönük ciddi bir uyarı niteliğindedir. Erdoğan'ın bunu gözardı etmekten kaçınması doğru olur.
(4) Erdoğan uyarıyı doğru okur, "Laiklik elden gidiyor mu?" sorusunda düğümlenen korku ve kaygıları ciddiye alır ve bunların giderilmesine gereken önemi verirse, yaşadığımız kutuplaşma ve cepheleşme süreci tersine döner.
(5) Bu nokta bugün Türkiye'nin 'gerçek gündemi'nin en tepesinde yer alıyor. Laiklik konusunda Erdoğan'ın atacağı adımların Türkiye'yi rahatlatacağına inanıyorum.
(6) Türkiye'nin gerçek gündeminde demokrasi ve hukuk çıtasının bir an önce yükseltilmesi vardır. Erdoğan'ın önceki akşamki konuşmasında vazgeçilmez olarak nitelediği Avrupa Birliği yolunda fazlasıyla gecikmiş reformlar vardır. Devleti daha çok hukukla tanıştıracak olan 'Ergenekon'ların aydınlatılması için gerekli siyasal kararlılık vardır.
(7) Kıbrıs vardır Türkiye'nin gerçek gündeminde. Erdoğan'ın söylediği gibi eğer AB yolu AKP hükümeti için vazgeçilmez ise, o zaman Kıbrıs'ta 2004'de gösterilen siyasal kararlılık ve cesaretin bir kez daha gündeme getirilmesi vardır. Ermeni meselesi ve Ermenistan'la ilişkiler vardır ya da örneğin Ege vardır.
(8) Elbette Kürt sorunu vardır Türkiye'nin gerçek gündeminde. Kuzey Irak, PKK ve askeri operasyonlarla ilgili bazı olumlu gelişmelerle birlikte -isabetli bir zamanlamayla- Kürt sorununda doğru açılımlara olan ihtiyaç vardır.
(9) Muhalefetin, özellikle CHP lideri Baykal'ın da artık demokrasiyi ortak platform olarak benimsemesi, siyasal hesaplaşmaların darbelerle değil, mahkemelerle değil, halkın oyuyla seçim sandığında yapılmasına dair oyunun temel ilkesini içine sindirmesi de vardır bu ülkenin gerçek gündeminde...
(10) Gerçek gündemin baş köşelerinden birinde hiç kuşkusuz ekonomide gecikmiş olan bazı reformcu adımlar da vardır.
Uzun lafın kısası:
Anayasa Mahkemesi'nin kararı, kıl payıyla da olsa, Türkiye'yi büyük bir demokrasi ayıbından kurtarmış, istikrar ve yumuşama açısından yeni bir dönemin eşiğine getirmiş durumda.
Hayırlı olsun!
Şimdi kaybedilmiş zamanı, kaçırılmış fırsatları telafi etmek ise Erdoğan hükümetinin işidir.
Tahran Havalimanı'nda VIP bölümü, çarşamba günü öğleden sonra saat beş suları. Dışişleri Bakanı Ali Babacan hâlâ pek umutlu değil Anayasa Mahkemesi kararından.
Oysa, bize sabah vakti ulaşan duyumlar -bu arada borsanın havalanması- AKP'nin kıl payı kapatılmayacağını söylüyor. Sonuçla ilgili inancını hiç yitirmeyen bir kişi var heyette:
Babacan'ın danışmanı Halit Bey...
Bekleşiyoruz.
Uçağa binelim mi? Yoksa kararı öğrendikten sonra mı uçalım? Babacan dahil herkesin elinde telefon, Ankara'yla çene yarıştırıyoruz merak içinde...
Bu arada bir telaş:
"İçeri alıyorlar?.."
Tahran Büyükelçimiz Selim Karaosmanoğlu heyecanla soruyor:
"Kim tutuklanıyor?.."
Gülüşmeler:
"Anayasa Mahkemesi binasına alınıyor gazeteci milleti, yani karar eli kulağında..."
Bunun yanlış alarm olduğu anlaşılınca uçağımız havalanıyor. Babacan sık sık arkaya, özel kalem müdürüne sesleniyor:
"Yusuf Bey, Ankara'yı bir daha arasan."
Klasik yanıt:
"Toplantı sürüyor efendim."
Ankara'ya yaklaşıyoruz. Bu kez Babacan alıyor telefonu eline. "Karar açıklanıyor!" diyor heyecanla.
Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi Genel Müdürü Büyükelçi Hüseyin Diriöz bu heyecanlı anı sürekli fotoğraflıyor.
Babacan telefonda:
"Kapatılmamış mı?" diye soruyor heyecanla, "Hay Allah telefon kesildi. Tam da anlayamadım... Yusuf Bey..."
Bekleşiyoruz.
Babacan yine telefonu alıyor eline, bu kez yüzü gülüyor, "Kapatılmamış" dedikten hemen sonra, "Yusuf Bey, Başbakan'ı ara lütfen" diyor.
Bağlanıyor:
"Hayırlı olsun Başbakanım. Tahran'dan Ankara'ya dönüyorum, uydu telefonundan arıyorum."
Bize dönüyor Babacan:
"Başbakan gayet sakin. 'Hayırlı olur inşallah' dedi."
Yüzler gülüyor.
Babacan'dan Yusuf Bey'e son bir talimat daha:
"Ankara'ya iner inmez Olli Rehn'i (AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu direktörü) ara. Şimdi onlar bildiri hazırlıyorlardır."
14 Mart 2008'de, yani kapatma davası açıldığı tarihte Afrika'daydık, Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Babacan'la. Senegal'in başkenti Dakar'dan Ankara'ya uçarken davayla ilgili ilk değerlendirmeleri dinlemiştim onlardan...
Uçağımız önceki gün Ankara'ya inerken şöyle dedi Babacan:
"Yola devam! Türkiye her şeyi özgürce tartıştıkça, Türkiye her şeyi özgürce konuşup yazdıkça, sonunda her şeye sağduyu ve rasyonel düşünce çizgisi hakim oluyor, olacak. Türkiye açık toplum oluyor. Demokrasinin özü de bu."
Bir fotoğrafın hikayesi işte böyle.
Kaynak: Milliyet