İnsan kendinin tehdidi altında. İnsan gökte uçmayı, insanlığı sindirmek adına düşlediği zaman itibariyle korku üretiyor. Hakimiyet duygusu insanı korkunun kollarına itiyor. İnsan faziletten çözüldüğü gün maharetinin esiri oldu. Korkunç yalnızlığa, ne olacağım korkusuyla düştü ve demiri keşfetti.
Demiri çok sevdi insan.
Ondan çeşit çeşit silah üretmeyi, maharetinin artan büyüsüyle sürdürdü ve yeryüzü yetmediğinde, gökyüzünde hakimiyet kurmaya kalktı. Şaşkın kuşların yüzündeki ifade, modern insanın portresidir bundan böyle.
Kuşlar zırh giyindiği günden beri…
Kuşların zırh giyinmesi insanın ölümünün göstergesidir. Arıların bilinmez bir diyara göçmesi uyarıdır, duyargaları henüz açık olanlara. Kainatın sessiz sızılarına seyirci kalmasaydı, bir şansı daha olabilirdi insanın.
İnsanı kendi tutuklayınca, kimden yardım isteyebilir?
Güvenlik özlemini yanlış yere yazdı insan.
Bütün tespitleri bu yüzden aleyhine çalışıyor. Kendini güvende hissetmek için silah yaptı. Silahın daha etkilisi çıkınca, onu aşanı aradı ve akış hızlanarak sürdü.
Medeni olmanın ölçütü makineye hükmetmekle ölçüldüğü günden beri, insan kendini koyduğu yeri unuttu. Eserinin esiri oldu ve yapması gerekenleri artık, onun etki alanına göre planlıyor.
Yok edici etkiler karşı kıyıda oldukça, sorunu görmezden geliyor.
Medeniyetler arası mücadeleyi öngören bir anlayışla ısınıyor dünya.
Demirin kışkırtıcı etkisiyle silahlarına güveniyor küresel güçler, paktlar ve ortaklıklar. Medeniyet mücadelesini arzulayanın güvendiği, kıyas aldığı hukuk ve adalet olmuyor. Geleceği için tehdit gördüğü ve öteki olarak kendinden uzaklaştırdığı farklı hayat tarzlarının tehlike görülmesi, insanın yolunu kesiyor ve onu teslim alıyor.
Sahiplenme duygusu, dizginleyici bir terbiye ile anlık etki altına alınmadığında, çatışma kaçınılmaz hale gelir. Ve yok etme arzusu kitleselleştiğinde, karşılıklı imha yarışı kaçınılmaz oluyor.
Silah üreterek güvenliğe kavuşmak isteyen insanın çelişkisi, karşı silahlanma ile dengeye gelmiyor. Yaşanan tecrübe, bunun sayısız örneğini önümüze koyuyor.
Örnekler ders çıkarmayı, ibret almayı ilham edecek yerde, yeni ve daha güçlü çatışmaları tetikliyor.
Şikayete hakkı yok insanın.
Bu silahları, teknolojiye şartsız sevdalanmayı kapısına bir başka gezegenden getirip bırakmadılar. Kendi öyküsünü kanlı kurguladı insan. Varlığa hakim olan barış çağrısını görmezden geldi. Varlığı küçümsedi ve makineden edindiği alışkanlıkla tabiata sert davrandı. Daha da ileri giderek, bir takım sırlara vakıf olduğu düşüncesiyle tabiata işkence yapılması gerektiğini açıkladı.
Barış içinde, sonsuza akan kainatın, bitimsiz bir şarkı olarak insanı nasıl da önemsediğini göremedi. Kendisi için gece gündüz çırpınan tabiata dahi savaş açmayı mutluluğunun parçası sayan bir zihnin çatışma alanı çok genişlemiş olur ve ürettiği yakıcı alev kainatı kapladığında kendini de içine alır.
Suçun şahsiliği Paris’teki saldırıyla bozulmadı. Kitle imha silahlarının zihinsel onayı ile suçun ve cezanın şah iliği ilkesi aynı zihinde barınamaz oldu.
Hedef seçmeyen silahların varlığıyla adalet yara aldı, hukuk sahipsiz kaldı.
İnsan kötülük karşısında susarsa, söz ve eylem aynı minval üzere devam eder.
İlk atom bombasının yok edici tesiri üzerinde düşünülmüş olsaydı, günün dünyası çok farklı olabilirdi. Silahların, günü geldiğinde, dört yöne de ateş edebildiği hesaba katılmazsa, ortada büyük bir ayrımcılık, dahası ayrıcalık var demektir.
Nükleer silahları tamamen yok etme yönüne gitmekten imtina etmek, yeni üretimleri engelleyerek, silah sahibi ülkeleri korumakla, dünya barışı inşa edilemez, aksine, çatışma için gerginlik üretilmiş olur.
Paris’te yüzden fazla kişinin ölümüne neden olan olay, büyük infial oluşturdu. Bu teyakuz sözünü ettiğimiz zihinden başlayan barış için bir adım oluşturacaksa, değerlendirmeye değer. Ancak, açıkça anlaşılıyor ki, farklı ülkelerde oluşan aynı olaylar, bu denli ciddiyetle ele alınmıyor ve aynı ifade kalıbına tabi tutulmuyor.
İkili tutum arasından terör beslenir.
Karşı kültüre zarar veren veya baskılanması kararlaştırılan ülkeye terör saldırıları düzenleyen örgütler desteklenip saraylarda ağırlandıkça terörün varlığı tartışılmaz hale gelir. İlkesel bir yaklaşımı pratikte, ahlaki tutumla ele almadıkça teröre zemin hazırlanmış olur.
Terörü kimlik üzerinden değil, eylem üzerinden tanımlamadıkça ve devlet terörüne göz yumdukça ezilen coğrafyaların küresel baskıya karşı terörden medet ummaları bir savunma mekanizmasına dönüş eğilimi gösterecektir. ABD hiç bir geçerli gerekçesi yokken, Irak’ı işgal edip bir milyon insanın ölümüne, sayısız işkence ve talana sebebiyet vermeseydi, İŞİD ve benzeri şiddet mezhepleri ortaya çıkar mıydı?
İnsanı neyi arıyor ve çoğaltıp sunuyorsa onunla karşılaşacaktır. Şiddet üreten dünyanın karşılaşacağı şey ürettiğinden başkası olmayacaktır.
Dünya anlam bahsinde daha yuvarlak.