Gürcü-Rus çatışmasında batının rolü

 

Diplomatik zafiyetimiz, uzun dönemli stratejik bir beceriksizliğe dayanıyor.

Tshinvali 1914 senesinin Saraybosna'sı değil. Güney Osetya Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlama noktası olmayacak. Ama berbat bir keşmekeş oluşmuş durumda, daha da üzücü olan bu keşmekeşte Batının da suçu olması. Siyasi önderlerimiz uzun yıllar boyunca diplomaside, stratejide ve jeopolitikte defalarca hatalar yaptılar.

Birinci olarak, diplomasi. Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili dik başlı bir kişi. Sanki Harvard eğitimi kararlarının doğruluğunu sağlayacakmış gibi bahsedip durdular. Maalesef, Cumhurbaşkanının hocası Harvard diplomatlarının en büyüklerinden Henry Kissinger değildi-bilakis Süveyş'teki Anthony Eden'di. Bay Saakaşvili suçluluk derecesindeki sorumsuzlukla ithamlara karşı tek bir savunması vardı: delilik mazereti

Peki, deli gömlekli ve sert konuşan Batı diplomatları nerede? Cumhurbaşkanı istişare edilebilirliğin ötesinde dik başlı olabilir, ama denemeye değerdi: Niyetlendiği hareketlerin Gürcistan'a tek başına karşılaşmak zorunda kalacağı kaçınılmaz sonuçlarla yol açacağı gösterilebilirdi. Fakat oyunun en heyecanlı yerinde İngiliz ve Amerikan diplomatları gözlerini toptan ayırdılar.

İleride bir diplomatik sorun daha var. Gürcistan NATO'ya katılmak istiyor, en basitinden 'dürüst' sebeplerle. Gürcülerin çoğu, kendilerini eğer NATO üyesi olurlarsa özgürlüklerimizi ve özgürlüklerini Gürcü-Rus sınırında omuz omuza savunacağımıza ikna etmiş durumdalar. Bu saçmalıktır. NATO garantisini Gürcistan'a veya Ukrayna'ya verdiği an geçerliliği olan bir savunma teşkilatı olma özelliğini yitirir veya daha muhtemeli teşkilatlı bir riyakârlığa dönüşecektir. Yeni üyelerin asker vermeye davet edildiği fakat en ihtiyaç duydukları anda yardım edilmedikleri iki tabakalı bir yapıya dönüşecektir.

Heyhat, bütün konuşmalar NATO'nun teşvik ettiği Gürcü maceraperestliğinden ibaret. Bu, Cumhurbaşkanı Saakaşvili'ye kurucu bir üye gibi hareket edebileceği düşüncesine yardım etti. Rusya'yı herhangi bir karşılık olmadan tahrik edebileceğini düşündü. Ruslar ise ona ders verme vaktinin geldiğini düşünüyorlardı.

Bu yaşanmak zorunda değildi. Rusların ölüm tehditleri aşılamalarını beklemektense Batı Gürcistan'a hayatın gerçeklerini öğretmeliydi. Onlara tehlikeli bir komşu ile yan yana yaşadıklarını hatırlatmalıydık. Gerçekleştirilen değişimlere hala kızgın olan bir süper güçten bağımsızlığını kazanan bir devlet olarak Gürcistan ihtiyatlı davranmalıydı. Gürcülerin yüzde sekseni NATO'ya katılmak istiyor. Aynı zamanda benzer bir yüzde ile Tayvanlılar tam bağımsız olmak istiyorlar. Her iki ülkede dış ilişkilerini Noel Baba'ya mektup yazarak sürdüremezler.

Zamanla Tayvanlılar bunu kabul etmek zorunda kalacaklar, Gürcülerde kendi konumlarını kabullenmeye yardım edilmeliydiler.

Diplomatik zafiyetimiz, uzun dönemli stratejik bir beceriksizliğe dayanıyor. Soğuk Savaş sonrası zaferimizin kazanımlarını düşünmeyi beceremedik. Reagan-Thatcher döneminin stratejik zaferlerinin üzerine inşa etmeyi beceremedik. Bayan Thatcher içeride sosyalizm, kıta Avrupa'sında ise Finlandiyalılaşma tehdidi ile karşı karşıyaydı. İkinci tehlike Amerikalıları da aynı şekilde tehdit ediyordu. Batı kazanmıştı ve zaferimiz kanca az olduğu için daha da etkileyiciydi.

Reagan-Thatcher döneminin tek başarısı bu değildi. Hem Başkan, hem de Başbakan değişen şartlara karşı teyakkuzdaydılar. Bay Gorbaçov'u daha o geçemeye karar vermeden yeniçağa açılan bir köprü olarak gördüler. Churchillci düsturu çok iyi anlıyorlardı. "Zaferde âlicenaplık vardır."

1990'a gelindiğinde Batı'da bir yandan Soğuk Savaş kavramlarını kullanımdan kaldırmak önerilirken diğer yandan da "tedbir" olarak silah sistemlerini korumak önerebiliyordu. Ronald Reagan ve Margaret Thatcher uzlaşılmaz olmalarına karşın yeni fırsatları değerlendirmeye açıktılar. Kuruluş amacını yerine getiren NATO'nun daha da ötesine geçmek zorunda olduklarını anlamışlardı. 1990'lara gelindiğinde Avrupa'da Ruslarında kucaklandığı yeni bir güvenlik düzenine ihtiyaç vardı. Moskova 1944–45 deki kazanımlarından feragat ettiği vakit Rusları yokluklarıyla ruhen fakirleşen Avrupa'ya geri kabul etmeliydik.

Tatbiki seviyede, Reagan'ın anti-balistik füze teknolojisini Ruslarla paylaşma teklifini desteklemeliydik: Neden onların bilim adamlarından bazılarını araştırmalara dahil etmedik? Komünist tehdit kalktığında ve Sovyet İmparatorluğu dağıldığında Rusya ile hiçbir sorunumuz kalmamıştı. İstikrarlı bir barış çabası geçmiş 15 senede Gürcü sorunun daha sorun olmaya başlamadan diplomatik yollarla çözmeyi sağlayabilirdi.

Aksine karşımızda hasetçi ve kavgacı, tehditlerle saygı isteyen bir Rusya var. Bunun için birkaç bahane gösterilebilir. Rus tarih açıklamaları İmparatorluğun gönüllü birleşmesinden "Büyük Vatanseverlik Savaşı" fedakârlıklarından yola çıkıyor, bu açıklamalardan hiçbiri Batıda yeterince karşılık bulmuyor. Daha yakın zamanda bunun küçük çaplı bir örneği Kosova'da yaşandı. Kosova bağımsızsa neden Güney Osetya veya Abhazya bağımsız olmasın? Rusların çoğu yanlış bir şey yaptıklarını kabul etmiyor. Putin-Medvedev yönetimi, George Bush'un ve Gordon Brown'un toplamından daha yüksek bir destek seviyesine sahip.

Bahaneler uzayıp gider. Ruslar, Gürcülerle ufak ulusların haklarını korumak için savaşmıyor. Ayrıca Avrupa'ya da enerjilerinin çoğunun nereden geldiğini de hatırlatmak istiyor. Azerbaycan'dan gelip Gürcistan'dan geçen, Rus bölgesinden geçmeyen bir boru hattı Avrupa'ya güvenli bir petrol akışı sağlayabilir. O boru hattı artık güvenli değil ve Gürcistan işte bu yüzden hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir halkla savaş halinde.

Bu, bizi tekrar jeopolitik düşünüşteki başarısızlığa getiriyor. Dünya'yı kim yarattıysa iyi bir kara mizah anlayışı varmış. Batının dayandığı petrolün çoğu kimsenin dayanmak istemediği ülkelerde buluyor. Bu yirmi senedir bariz bir sorun durumunda olduğundan Fransızlar yoğun bir şekilde nükleer enerjiye geçtiler.

Biz, İngiltere ise daha az ileri görüşlüyüz, tükenmiş santraller, yenilenebilir enerji fantezileri ve uluslar arası petrol piyasasının kaprisleri arasında seçim yapıyoruz. Nükleer seçeneklere yönelmedeki başarısızlığımız 1930'larda silahlanmadaki başarısızlığımızla boy ölçüşecek seviyede. Şimdi, o zamanda olduğu gibi, bu başarısızlık bizi şantaja ve taviz vermeye mahkûm edebilir.

Bunlar uzun dönem sorunları ama bu onlara aciliyeti olmayan sorunlar gibi davranmamıza bir özür olamaz. Kısa vadede İngiltere, Avrupa Birliği ve Amerika Gürcistan halkına yardımla mükelleftir. İtidal, ateşkes, iyi niyet vs. çağrıları dışında yapabileceğimiz pek bir şey yok. Gürcüler Güney Osetya'ya tutunmak için mücadele etmeyi bırakmak zorundalar ve kendilerini Abhazya'yı da kaybetmeye hazırlamalılar. Keşke bu sorunların sonu olsaymış gibi…

Dünya Bülteni için çeviren: Harun Coşkun