burada mes'ele, şu konu yazmağa değer, bu konu değmez, mes'elesi değil. gün(eş) ışığı gibi, mevcud her konu üzerine düş(ün)ebilirsin; ancak, sana (yazdığına) bir halel gelmemesi için, (yazdıkların ile) değindiğin konuyu gün(eş) ışığı gibi (aydınlatıcı) değ(in)ebilmeli, bunu bilmelisin.
gün(eş) ışığının (aydınlatıcılığının) özellikleri, hususiyeti ne(ler)dir?
üzerine düştüğü şeyden pay kapmamak, te'sir kabul etmemek (ve asla seçici davranmamak, değerli değersiz demeden, değer paylaştırmadan her şeye değmek; karalamamak, karartmamak ve sadece aydınlatmak).
göstermek, ama, görülmemek.
(görücüye) göstermek ile görünmek.
yıldızları (nesnelerin ve cereyanın/olayların ardını ve içini –aslını, künhünü, derin hakikatini, içyüzünü–) her kese göstermemek.
göstermek ile göstermemek.
(havayı, kabuğu, elbiseyi.. göstermek ile içi dışarıdan, namusu ehil olmayandan, heva ve heves ehlinden korumak.)
/
gün(eş) ışığı olabilmek için, gün(eş) içinde (gark) olmak gerekir.
allah'ın rızasına uygun hareket etmek, bu istikametde yazmak için, allah'ın rızasını –ne olduğunu– bilmek gerekir.)
/
ilahi adalet gün(eş) ışığı ve yağmurdur; ki, zalimi de aydınlatır mazlumu da; çirkini de güzeli de; ve, dikeni de sular gülü de...
beşeri adalet hapis ve arkdır, ki, zalimi hapsedip çirkini saklar ve reddeder; mazlumu kollayıp güzeli benimser; suyu, dikenin değil gülün dibine akıtır.
işte bu böyledir, ki, beşeri (seviyedeki) akıl, ilahi adalete takat getiremez; ona ancak ilahi ahlak ile garkolmuşlar takat getirebilir; ki onlar dahi, fitne korkusundan, bunu göstermekden kaçınır.
(şehid eden olmasa, şehadet mertebesine kavuşmak olmaz. şehadet yüksek bir mertebe ise, bir ödül ise, bunu sağlayana ne demek gerekir?!)
bu, tenakuz değil, sıklet ve takat mes'elesidir.
dağlardan daha dayanıklı olmak mes'elesidir.
oysa insan hem zayıf, hem zalim, hem ziyankârdır. nurun ateşi söndürdüğünü ve ziyaın dağları yürütdüğünü görmeğe sabredemez; göğsünde bu takat yokdur. (ancak, çok isteyip aşk ile çalışana verilebilir; vesselam.)