Gül'ün önem verdiği gün


Gül haftanın bir gününe çok önem verdiğini söylüyor. Hangi gün olduğu asker-sivil ilişkileri açısından önemli

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için, cumhurbaşkanı olduğundan bu yana perşembe gününün ayrı bir önemi var. Perşembenin önemi, o gün Cumhubaşkanı'nın Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ile haftalık görüşmelerinin olması. Ankara bürokrasisinde 'devlet günü' olarak da bilinen perşembe günü, devletin en üst kademesinin bilgi ve görüş değişiminde bulunduğu gündür. Şeklî gibi görünse de, değildir, gerçekten önemlidir.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, perşembeye kendisinden önceki iki cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer'den daha özel bir anlam yüklemesinin bir nedeni var.
O nedene gelmeden önce, Gül'ün o güne neden 'çok önem verdiğini' hangi koşullar altında ve hangi soruya cevaben söylediğine dikkat çekmek gerekiyor.
Önceki gece TRT-1 televizyonunda yayımlanan 'Zirveden Bakış' programının konuğu Cumhurbaşkanı Gül idi; bir grup gazeteci olarak biz de sorular sorduk.
Yanıtın içeriğinin iyi anlaışlması bakımından, biraz uzun da olsa, sorumu burada mealen tekrarlamak istiyorum. Gül'e şunu sordum:
- Anayasa'nın 104'üncü maddesi cumhurbaşkanına 'devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir' görevi veriyor. Sizin de programın başındaki 2007 değerlendirmesinde söylediğiniz gibi geçen yıl çalkantılı bir yıl oldu. Devlet organları arasındaki ilişkiler gerildi. Örneğin asker-hükümet ilişkileri, sonunda sizin cumhurbaşkanı seçilmenizle biten süreç nedeniyle gerildi. Türkiye 27 Nisan'da cumhurbaşkanı seçiminin mahkemelik olması ve ardından Genelkurmay'ın e-muhtıra olarak bilinen açıklamasını yaşadı. Bu Türkiye'nin bir gerçeğiydi. Türkiye bir başka gerçekle de ertesi günü hükümetin karşı açıklamasıyla tanıştı. 22 Temmuz seçimleri de Türkiye'nin bir başka gerçeğini gösterdi. Seçim sonrası sivil ve askeri otorite, terörizmle, PKK ile mücadele zemininde ortak bir çabaya girdi. Bu durum asker-sivil gerilimini azalttı. Ayrıca Türkiye'de askeri ve sivil otoritenin birlikte davranması dışarıda gücünü artırdı ve örneğin ABD desteğiyle PKK'ya karşı operasyonlar biraz da bu sayede oldu. Ancak önümüzde Anayasa değişikliği süreci var. Üniversitelerde türbandan başlayarak bir dizi hassas konu tartışılacak. Bu da asker-sivil geriliminin yeniden başlayacağı endişesine yol açıyor. Siz, devlet organlarının uyumlu işleyişinden sorumlu cumhurbaşkanı olarak asker-sivil ilişkilerine nasıl bakıyorsunuz?
Evet, biraz uzun oldu, ama meramımı anlatmak için gerekliydi. Cumhurbaşkanı dikkatle dinledi ve şu yanıtı verdi:
- 2007'de olanların bir açıdan özetini verdiniz. Ancak Türkiye 2007'de bu yaşadıklarından olgunlukla çıktı. Geçmişe hiç takılmamak gerekir, geleceğe bakmak gerekir. Cumhurbaşkanı olarak kurumlar arası uyuma çok önem veriyorum. Bunu yaptığımı göreceksiniz. Bunun içine sadece askerleri değil parlamentoyu, hükümeti, muhalefeti koymak gerekir. Azami gayret göstereceğim bunu sağlamak için. Zaten Anayasa bana bu görevi veriyor. Bu uyumu sağlamak için işte 'devlet günü' dediğimiz haftalık görüşmelerimiz var. Gerçi gerek duyulduğunda haftayı beklemeden de görüşüyoruz. O yüzden devlet gününe çok önem veriyorum. Anayasa konusuna gelince, herkesin görüşlerinin alınmasına, geniş bir tartışma süreci yaşanmasına önem veriyorum. Tabii anayasanın demokratik bir ülkede nasıl yapılması gerekiyorsa öyle yapılmalı. Şeffaflığa önem veriyorum. Şeffaflığın insanları ve kurumları güçlendirdiği kanaatindeyim.
Cumhurbaşkanı Gül'ün bu sözleri sarf ederkenki samimiyetine inanıyorum. Aksi takdirde, Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararlarının yargı kararına açılması için şerh koyma usulünü başlatan Başbakan olarak önceki akşam ciddi bir medeni cesaret örneği vererek, YAŞ kararlarının onayı için attığı imzayı "YAŞ kararlarının yargıya açık olması gereğine hâlâ inanıyorum. Ama cumhurbaşkanı olarak farklı konumdayım. Siyasetten arınmış bir kişi olarak, onaylamanın daha doğru olduğu kararına vardım" demezdi. Aksi takdirde, Fikret Bila'nın türban ve Köşk'te eşsiz davetler yoluyla bulunan sessiz çözümün devam mı edeceği sorusunu sessizce geçiştirmezdi.
Gül'ün cumhurbaşkanlığı Türkiye'nin yönetiminde sivil-asker ilişkilerinin yeniden şekilleneceği bir dönem olma işaretleri veriyor. Yakından bakmayı gerektiriyor. Bugün yerim kalmadı, o yüzden bu yazıyı bir giriş olarak kabul buyurun lütfen.

Kaynak: Radikal