Gül, Kahire, PKK, demokrasi…


Diyarbakır'dan geliyorum, izlenimim şu: Kentte, demokratik adımların derinleşeceğine, Kürt sorununun siyasi yollardan halledileceğine ilişkin umut ve beklenti son 15-20 gün içinde azalmış. Bir süre önce tam tersi bir kanaat varmış Diyarbakır'da. Son gelişmeler, Ankara'dan gelen açıklamalar, eve dönüş yasası tartışmasının bitmesi hükümetin ve devletin bu konudaki niyetinde bir değişiklik olduğu fikrine yol açmış…

Bu izlenimi bir "soru" halinde aktardığım kişi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dü.

Kahire'de Türkiye Büyükelçiliği'nin konutunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gül'ün ise yanıtı mealen şöyleydi:

"Tam tersine, bu konudaki kararlılığımızı hep söylüyoruz, demokratik ortamdan geri dönüş olmayacak, eski günler geride kaldı, kaldı ki bu sadece PKK'ya yarar, bu konuda Başbakan açık bir şekilde hükümetin tutumunu da ifade etti, devlet politikası açısından durum böyle… Ancak tabii, son bombalama olayını, bu tür terör hadiselerini göz önüne almak lazım, yol alınabilmesi, yeni adımlar için bunların olmaması lazım…"

Ardından Cumhurbaşkanı'na daha önce yaptığı bir açıklamayı hatırlatarak, MGK'daki çalışmaları sorduk.

Bundan 1 ay kadar önce "Cumhurbaşkanı Gül, PKK'nın silah bırakması, tecrit edilmesi gerekli çalışmaların MGK çerçevesinde her devlet kurumu tarafından yapılmakta olduğunu" söylemişti.

Ne durumdaydı bu çalışmalar? Soru buydu…

Bu soruya açık bir yanıt vermedi Abdullah Gül.

Devlet kurumlarının bu konuda uyumlu çalıştığını belirtmekle yetindi…

Açıkçası bu yanıtlardan sonra Diyarbakırlıların izleniminin pek de yanlış olmadığı fikrine kapıldım.

Atılan demokratik adımlardan taviz verilmeyeceği, yeni adımların atılabileceği konusunda herhangi bir kuşku yok. Devlet politikası açısından her şeye rağmen olumlu bir gelişme bu, en azından PKK saldırılarının ve varlığının faturası "demokratik mevzuata ve tutuma" çıkarılmıyor.

Devlet Başkanı da bunu teyit ediyor.

Bununla birlikte PKK'nın tecrit edilmesi, silahlı kadrosunun dağdan indirilmesi ve "siyasi adım" açısından herhangi bir ışık görünmüyor.

Belli ki bu konuda devlet alanı içinde zımni bir ittifak var.

Bu konuşmadan belli bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığı'ndan, Kuzey Irak PKK kamplarına dördüncü operasyonun düzenlendiği haberi geldi.

Peki ne oluyor, sadece askeri operasyonlara indirgendi mesele, hükümetin bir eylem planı yok mu?

Bir konuda kanımız git gide güçleniyor…

Hükümet Kürt sorununda yol alma umudunu yerel seçimlere bağlamış görünüyor.

Formülü şu:

"PKK dağda sıkıştırılacak, DTP Güneydoğu'da, Diyarbakır'da, Batman'da, sandıkta mağlup edilecek, meşruiyet ve desteğin olmadığı kanıtlanarak, askeri tecridin arkasından siyasi tecrit sağlanacak…"

Görünen o ki hükümet, Güneydoğu'da yaşayan insanların "PKK ve DTP'nin dışında bir eğilim ve siyasallaşmaya sahip olduğu" inancını taşıyor.

Bu, aslında bir Kürt sorunu olmadığına dair bir inançtır.

Zira böyle bir bakış Kürt sorununu "bloke olmuş bir sistemin ürettiğini" ima eder. Blokaj kalkınca Kürt sorunu da bitecektir. Diğer bir ifadeyle temel hak ve özgürlükler açısından "demokrasi eksikliği ve hizmet aksaklıkları" Kürt sorununun kendisidir. Çözüm de bu eksiklik ve aksaklıkların giderilmesinden oluşmaktadır.

Keşke bu kadar basit olsaydı…

Kürt isyanları bu topraklarda 1830'larda başlamıştır.

100 küsur yıldır devam ediyor…

1980'lerde ortaya çıkan PKK 25 yıldır etkin bir volkan...

Bu durumda nasıl yol alınacak?

Hükümetin zımni Kürt sorunu tanımı, devlet kurumlarının yasal demokratik çerçeveden kopmama kararı ateşi dindirecek mi?

Bu soruları bir süre sormaya ve yanıt aramaya devam edeceğiz…

Cumhurbaşkanı'nın Mısır gezisinden yine iç siyaset soruları ve değerlendirmeleri çıktı…

Bizim ülke böyle, sorunlar ise başımızı içeride tutacak kadar sert, ne yapalım…


Kaynak: Yeni Şafak