Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Bağdat'a gelişi birçok anlam ve mesaj içeriyor. Ziyaretin, Amerikan saldırısının altıncı yıldönümüne hâkim olan farklı bölgesel ve uluslararası atmosfere denk gelmesi tesadüfi değil.
Bush yönetimi bölgenin yeni haritasının çizilmesinin vaktinin geldiğini ve ABD'nin tek başına yeni çalışma takvimini hazırlama hakkına sahip olduğunu düşündü. Küstah emperyalist projenin çöktüğünü ve geçmişin parçası olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Gerçi bu projenin mirası hâlâ herkesin uykusunu kaçırıyor. Tabii sadece arkasında bıraktığı felaketler sebebiyle değil, birçok bölge ülkesini bölgenin geleceğinde esaslı roller oynamaya ehil kılması sebebiyle.
Bu ehliyet, ABD Başkanı Barack Obama'nın Tahran'a vaat ettiği 'konumda' açıkça görülüyor. Diğer rolüyse Ankara çekip aldı ve kimsenin onayını beklemeden kendisini bu rolü oynamakla yetkilendirdi. Türkiye bölgedeki herkese ve uluslararası başkentlere kimseyi tehdit etmediği ve kimsenin rolünü çalmaya çalışmadığı mesajı verip, kendisini 'nezih' bir arabulucu ve göz ardı edilemez bir süper güç olarak sundu. Bölgenin istikrarlı güç dengelerinden beslenmesi isteniyorsa kimsenin çıkarı tehlikeye atılamaz; kimse Kürt dosyasının Ankara'nın önceliklerinden biri olduğunu unutmamalı.
Bu noktada, son gelişmelerden Tahran'dan sonra ikinci en çok yararlanan ülke olan Türkiye'nin bu siyasi ve diplomatik hareketlenmesinin anlamı üzerinde durulabilir. Bu değişiklikler sadece Obama'nın iktidara gelişi ve Irak'tan çekilmenin 2010 sonunda tamamlanacağını ilan etmesi sonrası değil, iki ay önceki yerel seçimin ardından Irak'ta beliren yeni denklemlerle de kendisini dayatmaya başladı. Başbakan Nuri el Maliki'nin hayata geçirmeyi sürdürdüğü plan hâlâ belirsiz ve kuşkulu. Görünen o ki Maliki temel değişikler yaratmak için bazı Arapların da içinde olabileceği anlaşmalara veya gizli protokollere vardı, ancak ülkenin bölünmüşlükten çıkacağına dair işaret yok.
Gül Bağdat'a zaman geçirmek veya piknik yapmak için gelmedi. Özellikle de bu ziyaret 30 yıldan uzun süredir bir Türk cumhurbaşkanının ilk Bağdat ziyareti olma özelliğini taşırken... Türkiye, sonuçları AKP'nin oy oranını etkileyecek yerel seçimlerine hazırlanıyor.
Seçimler, AKP'nin kendisinin de taraf olduğu dramatik bölgesel gelişmelerin ardından konumunu koruyup korumadığını belirleyecek. Özellikle de meşhur Davos olayının ardından... Gül'ün, Harun Reşid'in başkentine şöyle seslenmek için geldiğini ifade ediyoruz: "Türkiye bölgesel rolünü bırakmaz, Irak'ın geleceğinin belirlenmesinden veya yeni dönemin ipuçlarının öğrenilmesinden uzak tutulamaz. Ankara ayrıca, Irak'ın şu an yaşadığı ve bütün ihtimallere açık olan geçiş sürecininin ardından ortaya
çıkacak olan korkunç boşluğu hiç kimsenin doldurmasına izin vermeyecektir.'
Irak, Obama'nın Nevruz mesajıyla bölgede Tahran'a vaat edilen 'konumun' da parçası olacak. İran ve ABD'nin önkoşulsuz diyalog masasında buluşma olasılığı yüksek ihtimal. Nisanda İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki'nin Lahey'deki Afganistan konferansında Amerikalı muadili Hillary Clinton'la biraraya gelmesi Tahran'ın kayıpla çıkmayacağı bu uzun yoldaki ilk adımdan başka bir şey değil. (Ürdün gazetesi Rey, 24 Mart 2009)
Kaynak: Radikal