Guantanamo'nun varlığı yalan dağları yarattı

Bu belgeleri okusunlar ve sonra bize şunları anlatmayı denesinler (şimdi bile bazıları bunu yapmaktan utanmıyor): Afgan savaşı iyi gitti ve ahlaki biçimde yürüdü, Guantanamo sınırlı bir meseleydi ve nahoş da olsa yapılması gerekiyordu işkence denebilecek hiçbir şey yoktu, dünyanın dört bir yanından getirilen esirlerin hemen hepsi fanatikti ve demokratik devletlerin hukukun üstünlüğünden kendilerini muaf tutmaları, bizzat o üstünlüğü korumak için zaruriydi. Liderlerimiz bizi temin etmek için sürekli, “Eğer bizim bildiklerimizi bilseydiniz, doğruyu yaptığımızı anlardınız” diyordu. Artık gerçekten de biliyoruz, elimizde belgeler var, eski esirlerle görüşmelerin dökümleri var, Guantanamo’nun vahim hikâyesini anlamak için gereken her şey elimizde. Kampı yönetenlerin anlatımlarını içeren 759 sızdırılmış belge dün yayımlandı. Ve şurası açık ki başından beri yalanları açıkça görmüş olmamız lazımdı.

Belgelerin ışığındaki gerçek
Guardian ve New York Times’ın yayımladığı belgelerin sadece bir kısmı, esirlerin maruz kaldığı fiziki dehşeti açığa vuruyor, ısıtılmış tecrit hücrelerinin, bağlama kayışlarının ve sert sorgulamaların akıl almaz acımasızlığı. Bu tür şeylere zaten aşinaydık ve yaygın biçimde kınandı. ABD Başkanı Barack Obama’nın kapatma sözüne rağmen Camp Delta’da kalan 172 esir için bu durum, muhtemelen daha hafif bir düzeyde devam ediyor. Kenya’daki Mau Mau’ya yönelik kampanyadan çıkan kanıtların bize hatırlatması gerektiği üzere, savaşta kötü şeyler yapılıyor ve bunun içinde biz Britanyalılar da varız.

Fakat en son Guantanamo belgelerinin yeniden ön plana çıkardığı şey, sistemin soğuk, beceriksiz aptallığı: İhtiyarı ve genci, hastayı ve masumu pençesine alan bir sistem bu. Terörist olmadığınızı söylemenin, kurnazlığınıza delalet sayılabildiği bir sistem. Adaleti yerine getirmekten ziyade esirlerden bilgi alıp o bilgiyi işlemek için tasarlanmış bir sistem; sanki onlar insan değil de, “Hayır, ben bir şeye karışmadım” cevabını tekrarlamak üzere programlanmış bir tür çılgın depolama makinesindeki dijital veri maddeleriymiş gibi. Bu meşum yerin en tüyler ürpertici yanıysa klinik ahmaklığı; zira şu sinik fakat ikna edici olabilecek savunmayı bile geçersizleştiriyor: Sertti ama işe yaradı ve dünyanın güvenliğini korudu.

Büyük ölçüde işe falan yaramadı. Bu belgeler, elde edilen bazı bilgilerin çöpten ibaret olduğunu ve esirlerin birçoğunun kendilerinden cevap bekleyenlerin kullanabileceği hiçbir şey bilmediğini gösteriyor. Kampı yönetenler, terörle mücadeleye faydası olabilecek bir şeyler elde etmek şöyle dursun, bir Afgan kabilesi tarafından kaçırılan bir köylü çocuğunu eğitmek ve oğlunun evine yapılan baskında yakalanan 89 yaşındaki bir adamın bellek kaybını, depresyonunu ve osteoartritini tedavi etmek gibi absürd bir mücadeleyle yüz yüzeydi.

Diğer örnekler, en az bunlar kadar hazin. 1966’da Manchester’da Ronald Fiddler adıyla doğan Cemal Harit, Taliban tarafından casus olduğu şüphesiyle hapsedildi, bunun ardından Afganistan’da Müslümanlığa geçmiş biri olarak başıboş dolaşırken bulundu. Amerikalılar, Kafkaesk dehşet hikâyelerini aratmayacak biçimde, Harit’i sırf düşmanın tutuklusu olduğu için kampa kapattı. Belgelerde, “Taliban’ın tutuklulara muamelesi ve sorgulama taktikleri konusunda bilgisi olduğu umuluyordu” deniyor.

Bu örneklerde gördüğünüz şey, çelik duvarlı ve turuncu giysili bu gizli tesiste yaşanan, şimdiye dek keşfedilmemiş bir dehşetten ziyade, varolan kaos, kafa karışıklığı ve gelişigüzellik. Burayı yönetenler aptal değildi. Onlar da bunun Amerikan hükümetinin iddia ettiği gibi kötülüğün ortaya çıkarılması falan değil, birçoğu yanlışlıkla ağa takılan her tür insanın o ağdan rastgele ayıklanması olduğunu görebiliyordu.

Tehlikeli mahkûmlar
Kötü durumdaki ve masum olan bazıları sonunda geri döndü, fakat masum olmaları, kötü muameleden veya belgeler arasında yer alan ve sanki insanların gerçekleri gizlediğini kanıtlamak için yaratılmış görünen (Düşman Savaşçılar İçin Tehdit Göstergeleri Matrisi) bir nottan muaf tutulmaları anlamına gelmiyordu. Belgeler, her yedi esirden birinde psikiyatrik rahatsızlıklar geliştiğini ortaya koyuyor ve bu hiç şaşırtıcı değil. Bu, gezegendeki en karmaşık, mümkün olan en iyi istihbarata sahip gücün yürüttüğü yasal ve rasyonel savaşın nihai ifadesi olarak sunulan bir yerdi. Gerçekse, kötülerin, tesadüfen orada olanların ve hiçbir şeyle alakası olmayanların neredeyse keyfi biçimde toplanmasıydı.

Esirler arasında son derece tehlikeli kişiler de var: Nefretle güdülenmiş ve üstün olduğuna inandığımız liberal değerleri yok etmeye ahdetmiş gerçek teröristler. Bazıları hapsedilmelerini gerektiren şeyler yaptı (her ne kadar bu, onları yakalayıp içeri tıkmanın illa ABD’nin vazifesi olduğu anlamına gelmese de). Bazıları hâlâ orada. Fakat gıcırtılı savaşçı Dick Cheney’in esirlere ‘kötü bir kitlenin en kötüleri’ demesinin üzerinden dokuz yıl geçmişken, yargılanmaları ihtimali bizzat onun kurduğu Guantanamo rejimi tarafından gölgelendi.

Bunun sonucunda Obama -ki kampı kapatmak istediğini söylerken kuşkusuz ciddiydi-, Guantanamo’yu kapatmak konusunda fazla mesafe kaydedemedi. Geçenlerde Washington Post, başkanın 11 Eylül’ün planlayıcılarından olduğu iddia edilen Halid Şeyh Muhammed’i federal mahkemede yargılama girişiminin nasıl başarısızlıkla sonuçlandığını yazıyordu; şimdi Muhammed, başkanın vaktiyle ortadan kaldırmak istediği türde bir askeri mahkemede yargılanacak.

Seleflerin yarattığı bataklık
Obama’nın seleflerinin arkalarında bıraktığı zehirli bulamaç, yargısız infaz sisteminin ortadan kaldırılmasını zorlaştırdı. Kamp, gidebilecekleri güvenli bir yer olmayan çaresiz bir grup esirle (sözgelimi Yemenliler ve Çinli Uygur Müslümanlar) baş başa bırakıldı; bu insanların dönecekleri yer tehlikeli ve orada yargılanmaları da imkânsız. Hâlâ içeride olan bazıları da Batı’dan intikam almak isteyecektir (belki de bırakılanlardan 150’si halihazırda bunu yapıyor). Fakat sorun aynen sürüyor ve bu, başkan seleflerinin bıraktığı bataklığa saplanıp kalmış durumda.

Guantanamo’nun nihai suçu, hukukun üstünlüğünü geçici olarak ihlal etmiş olması değil, bunu yaparak ihlali kalıcılaştırması. Suçlulardan bilgi elde etmenin bir yolu olarak meşrulaştırılan Guantanamo, masumları yalanlara yatırım yapmak zorunda da bıraktı. Kampa izin veren güvenlik güçleri ve siyasetçiler, kendilerini eleştirenleri sık sık basit bakmakla ve fazla hassas olmakla suçluyor. İçeride olan bitenlerin, oradaki insanların diğerlerine yaptıklarından çok daha az nahoş olduğunu söylüyorlar. Bazı durumlarda bu doğru. Fakat Guantanamo sisteminin bizzat kendi varlığıyla yol açtığı yalanlar dağ gibi yığıldı ve gelinen noktada neyin gerçek olduğunu artık kimse bilemiyor.

Bazen Guantanamo’nun haksızlıkları üzerinde çok fazla durmanın, ABD’ye yönelik daha yaygın bir nefretin sebebi haline gelmesinden korktuğum oluyor. Fakat belgeleri okuduğunuzda, bu meselenin üzerinde durmanın mümkün olan tek insani tepki olduğunu anlayacaksınız.
(25 Nisan 2011)

Kaynak: Radikal