Gözün aydın Hrant! Bugün Ali topu Agop'a atacak

 

Abdullah Gül, 1970'lerin başında okumak için geldiği İstanbul'daki bekâr evinde Ermenilerle komşuydu.
Bakırköy'deki bu komşuluğu, o yıllardan ev arkadaşı Rıfat Bestceli'den dinlemiştim:
"Başta bize karşı temkinlilerdi. Bekâra ev verilmediği gibi, bekâr komşu da istenmezdi. O yüzden aramızda bir resmiyet vardı. Ama onlara hiç rahatsızlık vermediğimizi görünce rahatladılar. Tabii bizimki talebe eviydi. Yani evin içi, aile evi gibi çok tertipli değildi, ama komşularımızla ilişkilerde iyiydik. Hatta biz taşınırken birinci kattaki Ermeni komşularımız üzülmüşlerdi."

* * *

Gül'ün Ermenilerle ikinci karşılaşması, ilk milletvekilliği döneminde oldu. Memleketi Kayseri'de Mimar Sinan beldesinin düzenlediği bir festivale katılmıştı.
Belediye Başkanı, festivale, dünyanın çeşitli yerlerine göçmüş Kayserilileri de davet etmişti. Yunanistan'daki Kayserili mübadiller de davete uyup yıllar sonra ata toprağına döndüler.
Gece, Kayseri'nin ünlü türküsü "Gesi Bağları" çalındı.
Gül, 80'ini aşmış mübadillerin kırık bir Türkçeyle ve gözyaşları içinde "Bir çift selamına güveniyorum" diye türkü söyleyişlerinden çok etkilendi.
Kayseri'nin tarihinde "Gesi Bağları'nda yârini yitirdiğine yanan" bunca Rum-Ermeni bulunduğunu ve onların dünyanın dört bir köşesine savrulduğunu, çoğu Kayserili o gece fark etti.

* * *

Şimdi Gül, bekârlık günlerinden 35 yıl sonra, -evinin içi yine pek tertipli olmasa da- bu kez ülkesinin Cumhurbaşkanı olarak, Ermeni komşularını ziyarete gidiyor.
Orada tatsız sürprizlerle karşılaşması da mümkün... Çünkü burada olduğu gibi orada da bu iki devlet arasındaki husumetin ilelebet sürmesini isteyen radikaller var.
Ama artık sağduyulu herkes, bu "kan davası"nın çözümü yönünde adımlar atılması gereğini görüyor.
Anlaşılan o ki, bunu görenlerin başında da, 15 yıl önce bu tür bir insani ziyareti "teslimiyetçilik" sayan Abdullah Gül yer alıyor.

* * *

İki ülke arasındaki sorunların "futbol geyiği"yle çözülemeyecek denli ciddi olduğu doğru...
Ermenistan anayasasındaki Türkiye-Ermeni ortak sınırını tartışmalı hale sokan atıflar...
1915 kanlı tehcirinin ve 70'li yıllarda Türk diplomatlarına yapılan suikastların kapanmayan yarası...
Soykırım iddialarıyla Türk devletini dünyadan tecrit etme çabası...
Ve tabii Yukarı Karabağ'ın işgali, iki komşu ülkeyi birbirinden ayıran sorun sıradağları...
Ancak yine de sınırın kapalı olmasını anlamak mümkün değil...
Suriye, Abdullah Öcalan'ın PKK'yı Şam'daki karargâhından yönetmesine göz yumduğu dönemde bile Türkiye Cilvegözü'nü kapatmamıştı.
Sofya rejimi Bulgaristan'daki Türk azınlığa asimilasyon ve etnik temizlik politikası uygularken Kapıkule açıktı.
Yunanistan'la savaşın eşiğine gelindiğine bile İpsala'ya dokunulmamıştı.
Akyaka'nın farkı nedir?

* * *

Hrant Dink, hep "Ali topu Ahmet'e at" diye yazan alfabelerde bir kez olsun kardeşlik için "Ali topu Agop'a at" yazmasını istiyordu ya...
Bugün alfabede olmasa da sahada- "Ali topu Agop'a atıyor" işte...
Dileyelim, "Gesi Bağları"ndaki gibi iki lider birbirine "Gel otur yanıma, hallerimi söyleyim" desin; diyaloğun ardından çözüm gelsin.

 

Kaynak: Milliyet