Yeni dönemin ilk adımları arka arkaya geliyor. Önce Cumhurbaşkanı seçildi, ardından hükümet listesi belli oldu, sıra mecliste hükümet programının tartışılmasına ve güvenoyu oylamasına geldi.
Eylül'ün birinci haftasından sonra hükümet, ardından da meclis, faaliyetlerine start vermiş olacak.
Soru şu: Bizi nasıl bir dönem bekliyor?
Siyasal dengeler ve iç gerginlikler açısından bakıldığında “asker merkezli sorun”un bir süre devam edeceği ortada.
Şöyle de denebilir:
Türk devlet sisteminin ve kimi merkezi güçlerin Gül'ün cumhurbaşkanlığını, sivilleşme sürecindeki derinleşmeyi içlerine sindirmeleri zaman alacaktır. Muhtemelen kimi iniş çıkışlarla, dirençlerle bezenecek, ama her şeye rağmen “siyaset ve toplum ekseni”nden kopmayacak bir “normalleşme süreci” yaşanacaktır.
Bu noktada normalleşme sürecinin rayından çıkmamasını, askeri ve siyasi kimi kısa devreler yaşanmamasını sağlamak, önce hükümete ve siyasi partilere, ardından sivil toplumsal güçlere düşmektedir.
Unutmamak gerekir ki, Türkiye'de siyaset hala, siyasi alanın devlet ve asker karşısında korunması fikri üzerine oturmaktadır. Ve bu, bir süre daha böyle kalacaktır. Siyasi partiler arasındaki ayrım ve yarışma kadar önemli olan, siyaset ve siyaset karşıtlığı arasındaki ayrım, gerginlik ve mücadeledir.
Yeni dönem, elbette sadece bu malum gerginliğe indirgenemez.
Hükümetin ve Türkiye'nin önünde ciddi sorunlar durmaktadır.
Bunlardan birincisi Kürt meselesidir.
Bir diğeri AB'yle kurulacak yeni ilişki sistematiğidir.
Gerek bu açıdan gerekse ülkede “demokratik alanın genişlemesi” için Türkiye'de TCK'nın 301. maddesinden başlamak üzere atılması gereken demokratik yeni adımlar üçüncü temel meseledir.
En nihayet sağlık, eğitim gibi hizmet alanlarında derinleşmek, ekonomide yakalanan olağanüstü büyümeyi sürdürmek ve milli geliri daha yukarıya taşımak dördüncü alan olarak karşımızda durmaktadır.
Açıktır ki her bir konuda başarı diğer konularda sağlanacak başarıyla yakından ilgilidir. Dahası “normalleşme süreci” bu başarılardan etkilenecek olduğu kadar, bu konuları (olumlu ya da olumsuz) etkileme gücüne sahiptir.
Yine açıktır ki, bu konularda başarılı olunması Türkiye'yi başka ve farklı düzeye çıkarır.
Ancak başarının sıkça tekrarladığımız kimi koşulları vardır.
Toplum, toplumsal örgütler, siyasi partiler ve medyanın demokrasi konusunda dik durması ilk şarttır. Bu dik duruş hem siyasete müdahale etmek isteyen askere ve benzer güçlere karşı, hem gerekirse siyasi iktidara karşı olabilmelidir.
İkinci şart, siyasi iktidarın seçim meydanlarında verdiği sözlere ve muhafazakârları aşan yüzde 47'lik oya demokratik hakkını vermesi meselesidir, diğer bir ifadeyle ülkede oluşan demokratik ittifakı canlı tutabilmesi, taşıyabilmesidir.
Bu açıdan yol haritası da ortadadır.
Bu haritanın üç pisti vardır:
1. Çetelerle mücadele
2. Devlet içinde temizlik ve sivilleşme
3. Sivil anayasa etrafında yaşanacak tartışma ve değişim sürecine önderlik yapmak
İlk adım olumludur.
Yeni hükümet listesinde İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı'nda yaşanan değişim, gerek gidenler, gerek gelenler açısından umut vericidir.
Ancak önemli olan icraat ve icraattaki tutarlılıktır…
Bu açıdan gözümüz siyasetin üzerinde olmalıdır ve olacak…
Kaynak: Yeni Şafak