Geçtiğimiz gün bir sınıf dolusu gençle sohbet ediyorduk.
Bir ara söz gelip “edebiyatımızda gönül” mevzuuna dayandı. Geçmişten günümüze edebiyat ve kültür hazinemizde “gönül” öylesine geniş yer tutmuş ki neredeyse “gönül medeniyeti coğrafyası” diyebileceğimiz bir alan açıldı önümüzde…
Başta Yunus Emre olmak üzere mutasavvıflarımızın neredeyse tümü “gönül” hakkında şiirler söylemiş ona özel anlamlar atfetmişlerdir. Koca Yunus bu hususta açık ara öne çıkan şiirlerinde asırları aşarak günümüze getirmiştir gönülü…
“Gönül Çalap’ın tahtı, Çalap gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise...”
Hem maddi hem de manevi anlamda edebiyatımızda geniş bir yere ve söyleyişe sahip olan gönül üzerine deyimler ve özlü sözler ne çoktur. Gönül koymak, gönül kırmak, gönül çelmek, gönül eğlendirmek, gönül vermek vb.
Halk türkülerinde gönül avaz avaz sazın tellerine takılıp gelmiştir asırlar öncesinden ve hâlâ aynı tazelikte ve inceliktedir. Bakınız şu türkümüzde ozan, gönül elinden nasıl ıstırap çekmektedir:
“Vardım Hint eline, kumaş getirdim,
Açtım bedestanı sattım oturdum,
Sen benim başıma neler getirdin,
Ben senin kahrını çekemem gönül!”
Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ