Dünya hızlandıkça şehirler iç içe geçiyor, insanlar gittikçe birbirine benziyor. Güçlü bir piyasa rüzgarı her alanda kendini dayatarak insanı küçültüyor. İnsan piyasanın cenderesinde iç derinliğini kaybediyor. Küçüldükçe, kaybettikçe saldırganlaşıyor ve her şeyi araçlaştırıyor.
Bir genç kızın hunharca öldürülmesiyle ortaya çıkan manzara, daha acıklı bir konumun fotoğrafı olarak toplumun aynası oluyor.
Sosyal medyada ortaya dökülen duygular, akla -hayale gelmez tepkiler, toplumun cinnet halini resmetmesi açısından ilginç. İlginç olduğu kadar da üzerinde uzun uzun düşünmeyi gerektiriyor.
Acı veren, sarsıcı bir olayı karşı olduğu söylemin aşağılanması için kullanmak, fark ettirmeden kendini sorumluluğun uzağına çekmek olduğu gibi, olayın tekrarlanmamasına vesile olacak imkanı da berhava etmek açısından, en hafifinden sorumsuzluğa denk düşer. İşi mezhep boyutuna taşımaya çalışan kafanın varlığı atomun parçalanmasından büyük bir buluş sayılmalı.
Olayı münferit kabul etmek, veya Batıda da oluyor gibi yaklaşımlarla izaha yeltenmek, medeniyetimizin insana atfettiği değerle bağdaşmaz. Yanlışın hiç bir durumda örnek olmayacağı gerçeğinden hareketle farklı bir değerlendirmeye geçme ihtiyacı hasıl olur.
Dünyanın genel yapısında saklı duran gayri adil yapılanma ülkeler ölçeğinde de kendini gösteriyor.
Genel tanımla söyleyecek olursak, yüzde seksenin çalıştığı, yüzde yirminin ise mülkün yüzde seksenine sahip olduğu bir dünyada çatışma kaçınılmaz hale gelir. Dünyanın büyük şehirlerine baktığımızda aynı yapıyı görürüz. Merkezi kuşatmış gettoların çocukları merkezde yer almak için iğnenin deliğinden geçme yarışına girerler. Çevrenin açlığı aynı zamanda olmak istediği merkeze karşı hıncı ve öykünmeyi beraberinde getirir.
Böylesi bir garip denge kurma çabasında erkin elindeki medya, meşrulaştırıcı misyonu yerine getirme üzere konumlanmıştır.
Gösterinin bütün çeşitliliğiyle seyrana çıktığı teşhirci bir ortamda, manevi boyutu makaslanmış in sanın durumu, gerilimli ortamdan yol bulma arayışı dışında seçenek bırakmaz. Albenili vitrinler, kimliğini arabasıyla özdeş kılan, ayıplı anlayışların dünyasında, yükselen gökdelenler arasından merkeze nasıl bakar getto çocukları.
Geçmişe ait değerlerin tümünün, düne ait olduğu için, geçerliliğini yitirdiğine olan batıl algı aileyi geçersiz kurum haline dönüştürdü.
Erdemli ama yoksul ile başarılı ama acımasız arasında tercih yapmaya itilen gençliğin değerle yüklü bir bakışı yoksa tercih edeceği seçenek bellidir. Aile ortamının ahlak ve terbiye veren tutumu evlerin televizyonla kamusal alana katılması sonucu yok oldu. İnsan merkezden idare edilen edilgen varlığa dönüştü. Talebi reklamlarla şekillendirilen, ne düşüneceği, nasıl düşüneceği programlanmış insanın aynı zamanda iştahı kışkırtılmışsa ve imkanları fısıldanan hedeflere ulaşmıyorsa, ortada pimi çekilmiş bomba var demektir.
Fazilet duygusundan kurtulan vicdan vasfını yitirir.
Bu durumda toplumun yarısını polis yapmak, diğer yarısını psikolog yetiştirmek çözüm değil. Cari bilgi anlayışı bencilliği, haksız, yersiz tutkuları dengelemek yerine, bizzat kışkırtmaya aracılık ediyor.
Sonuçta, her şeyin dünyada olup biteceğine inanan milyonlarca insan, enjekte edilen lezzetlere ulaşamayacağını anladığında kimyasını kaybediyor.
İki yönlü imkansızlığın pençesine duçar olma durumu...Meşruiyetin derunundaki sabrı kuşanma imkanından yoksun...Kendine sunulan ışıltılı aleme ulaşması imkansız.
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır (M. Akif)