Dün değinmiştim: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ABD gezisine ters bakanlar ve özellikle George W. Bush ile buluşmasına, kısa süreceği beklentisiyle, 'fast food diplomasisi' adını takanlar var. Sıkıştırıldıklarında "Amerikan basını öyle yazdı" iddiasını seslendiriyorlar. Cumhurbaşkanı Gül'ün etrafı ise, "Ne Amerikan basını, düpedüz bizim basın, hatta Kayseri basını" diyorlar...
Washington Times gazetesi, ismini itibarlı New York Times ile Washington Post'tan çalmış bir kilise yayın organı aslında. Moon Kilisesi'nin... Meğer Gül'ün Washington ziyaretini küçümseyen yazıyı Washington Times gazetesine Tülin Daloğlu yazmış... Tülin Daloğlu da Kayserili'ymiş...
"Ne Amerikan basını, Kayseri basını..." tespiti buradan kaynaklanıyor.
Yazımı kaleme almadan önce "Bizim gazetelerde ne var, ne yok?" sorusuna cevap aramak üzere internete girdim. Hürriyet'te Kasım Cindemir imzalı "ABD Basını: Gül neden geliyor?" başlıklı haberle o sayede karşılaştım.
Siz böyle bir başlık görünce ne düşünürsünüz? Evet, ben de öyle düşündüm ve Amerikan gazetelerinde Gül'ün ziyaretiyle ilgili çok sayıda haber ve değerlendirme çıktığını sandım. ABD başkentinden nice devlet adamımız geldi geçti, pek çoğunun farkına bile varmadı ABD basını... Gül geliyor ve Amerikan gazeteleri "Gül neden geliyor?" diye soruyor ha!
Vay, vay, vay...
Oysa durum öyle değil. Washington Post'un bir yazarı Kasım Cindemir'i arayıp sormuş o soruyu; ardından 'uzman' dediği biri, Hürriyet muhabirine, "Tabii ki Erdoğan'dan geri kalmamak için" demiş... Bütün bunlar Hürriyet'e "Amerikan basını: Gül neden geliyor?" başlığıyla yansımış işte...
Aynı haberde, Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Stephen Hadley'in, "Gül'ün ziyareti çok önemli; iki lider akıllarındaki konuları konuşacak" sözleri de yer alıyor. Hürriyet gezinin önemini biliyor aslında; ama ne hikmetse gerçeği farklı yansıtıyor.
Abdullah Gül konuya esprili yaklaşıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gezilerine çağrılmamasını sorun ettiği bilinen Milliyet yayın yönetmeni Sedat Ergin, 'fast food' olayını Cumhurbaşkanı Gül'e sordu ve aldığı cevabı "Yani, siz, 'Beyaz Saray buluşması 'fast food' diye adlandırılamaz' diyorsunuz" biçiminde özetleyince, "O kadar iddialı olamam, ya öğle yemeğinde hamburger ikram ederlerse" diye mukabele etti Gül. Hepimiz güldük.
Cumhurbaşkanı işten arta kalan vakitlerinde kitap okumaya da fırsat buluyormuş. Ciddi kitapları çalışma odasında, hafifleri de yatakta okuma âdeti varmış. Cumhurbaşkanları ve önemli politikacıların anılarıyla hayat hikayeleri, Turgut Özal'la ilgili kitaplar başucundaymış. Şimdi hangi kitabı okuyor acaba?
"Rusya'da rejim çöktükten sonra bazı insanlar nasıl birdenbire milyarlarca dolarlık servetlerin sahibi haline geldiler diye meraklanıyordum; geçen yaz Mehmet Şimşek'e sordum. O konuda yazılmış 'Sale of the Century' (Yüzyılın satışı) adlı kitabı getirdi. Şimdi onu okuyorum..."
Bir yabancı yatırım firmasında çalışırken Ak Parti'den siyasete atılan Mehmet Şimşek hükümette ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı koltuğunda oturuyor. Cumhurbaşkanı Gül'e Washington'da refakat eden üç bakandan biri o. (Diğerleri dışişleri bakanı Ali Babacan ile enerji bakanı Hilmi Güler). Bakanın Amerikalı eşi Anna Şimşek de heyette.
Ahmet Necdet Sezer dönemine kadar devlet gezilerine katılım konusunda bir gelenek vardı; cumhurbaşkanı gezisine dışişleri bakanı, başbakanın gezisine de dışişleri bakanlığı müsteşarı katılırdı. Sezer onlarca resmi gezisine yanına bakan almadan gitti. Ali Babacan'ın heyetteki varlığı düşünülürse bu durum şimdi değişmiş görünüyor… Ancak bir farkla: Dışişleri bakanlığı müsteşarı Ertuğrul Apakan da gezinin resmi heyetinde bulunuyor. Hatırlayabildiğim kadarıyla, hem bakanın hem de müsteşarın birlikte katıldığı ilk cumhurbaşkanı gezisi Abdullah Gül'ün Washington ziyareti...
Yolda, Cumhurbaşkanı Gül'e Amerika'ya ilk ne zaman geldiği de soruldu. Hayli zorlanarak hatırladı: 1991 yılında politikaya girdikten sonra ilk kez ayak basmış ABD'ye... RP lideri Necmettin Erbakan'la birlikteymiş... Sedat Ergin, Gül'e, "ABD'ye ilk geldiğiniz o günlerde 16 yıl sonra cumhurbaşkanı sıfatıyla döneceğiniz aklınızdan geçmiş miydi?" diye de sordu. Cevap ilginçti: "16 yıl önce Kayseri'den milletvekili adayı olduğumda seçileceğimi bilsem herhalde aday olmazdım; politika aklımdan geçmiyordu çünkü. Eşimi de öyle ikna etmiştim..."
RP'nin oy oranı ülke barajının çok altındaydı, Kayseri'de ise yüzde 25 çevre barajı vardı ve aşılması imkânsız görünüyordu. 'Kader' böyle bir şey işte...
Bu geziyi küçümseyenler mahçup olacağa benziyor...
Kaynak: Yeni Şafak