Geriye dönüp bakmak

Bugünlerde dünyanın her tarafında 2010'un manşetleri süsleyen olaylar hatırlanıp gözden geçiriliyor. Hollanda'da bütün büyük gazeteler yılın önemli şahsiyetlerini seçip onlarla röportaj yapmak için var gücüyle çabalıyor.

Herkesin en gözde konusu haliyle Güney Afrika'daki Dünya Kupası. Hollanda takımı oynadığı futbolla birçok yabancıya pek keyif vermedi; fakat ülkesinde epey heyecan oluşturdu ve finale kadar çıktı. Melankoliyle dolu bir yazıya göre, final maçının 62. dakikasında İspanyol kalecisi Iker Casillas'la karşı karşıya kalan Arjen Robben o beş saniye içinde yüzde yüzlük gol pozisyonunu değerlendirip skoru 1-0'a getirseydi Hollanda şampiyon bile olurdu. Fakat yapamadı ve İspanya kupayı uzatma bölümünde kazandı. Bitiş düdüğünün çalması birçok Hollandalı taraftar için hüsran demekti; fakat şimdi, aradan belli bir zaman geçince, analizcilerin çoğu Hollanda'nın kupayı hak etmediğinde hemfikir.

Daha ciddi yıl değerlendirmelerinde iki gelişme öne çıkıyor. Biri AB içindeki Euro'yu kurtarma mücadelesi. Avrupalıların büyük kısmı için bu, son derece huzursuz edici bir mesele, zira birçok vatandaşın en büyük korkularının ikisine dokunuyor. Euro'nun başarılı olmaması halinde bunun ekonomik ve siyasi sonuçlarından korkuyorlar. Uzmanlar ortak para biriminin çok büyük ihtimalle ayakta kalacağı kanaatinde. Yine de en ufak bir başarısızlık ihtimali bile birçoklarını tedirgin ediyor. Euro'nun çöküşü, ona dahil olmayan Britanya gibiler de dahil, bütün Avrupa ülkeleri için muazzam ekonomik ve finansal sorunlara yol açacaktır. Daha önemlisi, bir bütün olarak AB projesi için sonun başlangıcı olabilir. AB'ye karşı olan birçok çevre bile bu ihtimalden ziyadesiyle rahatsız, zira para birimlerini ve politikalarını yeniden millileştirmenin neye yol açacağını kimse bilmiyor.

Diğer taraftan, yorumcuların çoğu Euro krizinden tek çıkış yolunun Avrupa dahilindeki ekonomik ve mali işbirliğini ve koordinasyonu daha da güçlendirmek olduğunda hemfikir. Mevcut sorunların devamını ve yenilerinin ortaya çıkmasını önlemek için ulusal hükümetlerin bütçeyle ilgili egemenliklerinin bir kısmından feragat etmesi gerekecek. Bunu yapmayı başaramamaları veya yeni kuralları ihlal etmeleri halinde, diğer üye devletler tarafından cezalandırılacaklar. Pek popüler bir yol değil. Çoğu lider başka bir çözümün mümkün olmadığını idrak etmiş görünüyor. Fakat bilhassa Almanya ve Hollanda gibi şu an nispeten iyi giden üye ülkelerde birçok vatandaş Brüksel'deki merkezi makamların müstakbel gelirleri ve emeklilikleri üzerindeki nüfuzunun artacak olmasını kabul etmekte hâlâ zorlanıyor; diğer ülkelerin yeni standartları hayata geçirememesi halinde faturayı kendilerinin ödemek zorunda kalmasından kaygı duyuyor.

Birçok Hollandalıyı endişeye sevk eden ikinci gelişme aşırı sağın artan varlığı ve etkisi. Muhtemelen hatırlayacağınız üzere, İslam karşıtı asi siyasetçi Geert Wilders'ın Özgürlük Partisi hazirandaki genel seçimlerde önemli bir başarı elde etti. Diğer seçenekler başarısız olduğu için sonunda Liberaller ve Hıristiyan Demokratlar arasında, Wilders'ın popülistlerinin dışarıdan destek verdiği bir azınlık hükümeti kuruldu. Aradan dört ay geçmişken Wilders'ın Hollanda siyasetinde kilit bir aktör haline geldiği aşikâr. Partisine verilen bakanlık olmamasına rağmen, bütün önemli kararlar ancak o tamam dediğinde ve derse alınabiliyor. İktidardaki iki parti Wilders'ı yıpratmayı ve halkın hazzetmediği ve kısa süre sonra Wilders'ın birçok seçmeni tarafından da hissedilir hale gelecek olan bütçe kesintilerinden sorumlu tutmayı umut ediyor. Marttaki yerel seçimler, bu stratejinin işe yarayıp yaramadığının görüleceği ilk sınav olacak. Senato üyelerini bölgesel parlamentolar seçtiğinden bu seçimler koalisyon hükümeti açısından hayati önem taşıyor. Senato'da çoğunluk elde edemezlerse, Wilders'ın göçü geriletme ve halen Hollanda'da yaşayan göçmenler için hayatı daha da zorlaştırma isteğini karşılamak için gereken yasaların çoğunu uygulamak imkânsız hale gelecek. Muhalefet partileri hükümeti mümkün olan en kısa zamanda düşürmek için önlerindeki seçenekleri gözden geçiriyor. Zira geriye dönüp bakmak 2010'un hatalarından ders çıkarmaya çalışmak ve 2011'in getirdiği yeri fırsatları kullanmak anlamına da geliyor. j.lagendijk@zaman.com.tr

Kaynak: Zaman