Gerilim altındaki Türkiye


 
 
Yapanlar kim olursa olsun, İstanbul saldırıları Türkiye'de halen iktidarda olan muhafazakar Müslüman partinin üzerindeki kapanma tehdidinden ayrı tutulamaz.  
 
 
Altı yıl süren istikrar ve demokratik reformlardan sonra, ülke ağır belirsizlikler süreci geçiriyor. İslam'ın, kurucusu Atatürk'ün laik olmasını istediği bir cumhuriyet içindeki yeri konusunda eskiden beri süren tartışma artık siyasi krizin kaçınılmaz hale geldiği bir safhaya ulaştı.

İstanbul'da 17 kişinin ölümüne yol açan son iki patlama, Anayasa Mahkemesi'nin, 2007 yılının Temmuz ayında yapılan genel seçimlerde % 47 oy alarak, büyük bir zafer kazanarak yeniden iktidar olan AKP'nin kapatılması teklifini incelemek amacıyla toplanmasından hemen önce gerçekleşti.

Eğer hakimler kapatma talebini, görüşülebilir olarak kabul etmişlerse bunun nedeni kendilerinin de 1923'ten beri iktidarda bulunan Kemalist elitten gelmiş olmalarıdır. Hükümeti, toplumu İslamlaştırmakla suçluyorlar ama aslında ekonomi konusunda liberal geleneklerde ise muhafazakar olan AKP'nin temsil ettiği yeni burjuvazinin lehine imtiyazlarını yitirmekten çekiniyorlar.

Gitgide daha fazla birbiriyle uzlaşmaz hale gelen bu iki Türkiye arasındaki çatışma doruk noktasına ulaştı. Hassas bir zamanda yapılan bu son saldırı, daha önce de birçok kez olduğu gibi, ordunun iktidara el koymasını meşrulaştırmayı amaçlayan bir komplodan kaynaklanıyor olabilir.

Meclis'te geniş bir çoğunluğa sahip olan iktidardaki partiyi yasaklamak ülkeyi büyük bir krize doğru sürükleyecektir.

Böylesi bir hareket, seçmenlerin demokratik seçimlerine karşı yapılmış bir yargı darbesi olacaktır. Bu Türkiye'de reformların yavaşlaması gibi Avrupa'nın bazı çekincelerinin olduğu Brüksel ile yürütülen görüşmeler sürecine indirilmiş ölümcül bir darbe olacaktır.

Hakimlerin ve laik cephedeki bu hınç almanın yanı sıra, 2007 seçim zaferinden sonra AKP'nin de, sanki artık hep iktidarda kalacak bir yetki almış gibi, daha önceki hükümet döneminde sürdürdüğü özenli yaklaşımı terk etmiş olduğunu hatırlatmalıyız.

Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak AKP'nin kurucularından Abdullah Gül'ü seçtirerek, boşuna bir çabayla üniversitelerde başörtüsü takılmasını serbest hale getirecek anayasa değişikliğini empoze ederek bir sürtüşmeyi istedi. Oysa Avrupa Birliği ile görüşmeleri ilerletmeyi hedefleyerek ülkesinin modernleşmesine hız vermeyi tercih etseydi daha iyi yapardı.

Yargı erki vasıtasıyla yürütülen Kemalistlerin karşı saldırısı ancak AKP içindeki demokratik meşruiyetleriyle başı dönenleri radikalleştirmeye yaradı. Eğer bu parti yasaklanır, yöneticileri cezalandırılırsa en aşırı İslamcılar rövanş çağrıları yapmaktan geri durmayacaktır. Umalım ki, krizi önlemek AKP'nin destekçilerini aşırı uçlara itmektense AKP'yi ılımlılaştıracak bir uzlaşmayı sağlayacak olan çözüm bulunsun.
 
Kaynak: Zaman