Gezmişler'in idamı, 68'in kırkıncı yıl notları (1)
Ne çabuk geçiyor, tam 36 yıl... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 1968'in devrimci gençlik liderleri, 12 Mart askeri darbe döneminde, 6 Mayıs 1972'de idam edilmişlerdi.
O Mayıs gecesini anımsıyorum.
Çok acı çekmiştik.
Deniz Gezmişler'in idamdan önceki son sözlerini değerli meslektaşım, rahmetli Örsan Öymen Almanca'ya çevirmiş, onları Ankara'daki benim evden alan bir kurye aynı gün Almanya'ya uçmuş, Der Spiegel dergisinin baskısına yetiştirmişti.
Son sözünü şöyle bağlamıştı Deniz Gezmiş:
"Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve bağımsızlık mücadelesi! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Kahrolsun emperyalizm!"
Deniz Gezmiş'in bu sözlerinde yer alan emperyalizm vurgusu dışındakiler sonraki yıllarda çok kez makaslandı. Son olarak, televizyonun başarılı dizisi Hatırla Sevgili'deki idam sahnesinde de yoktu bunlar.
Neden böyle?
Makas niye, sansür niye?
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ne diye kendi istediğimiz kalıba dökmek istiyoruz? Niçin oldukları gibi kabullenip, onun üzerinden konuşmuyoruz?
Sorular devam edebilir:
Deniz Gezmiş'leri bunca yıl sonra romantize etmek yerine, onları yerli yerine oturtmaya çalışsak, onlara eleştirel yaklaşmaya çalışsak daha doğru olmaz mı?
Niçin amaçlarla, onlara açılan yolları, yöntemleri tartışma masasına sorgulayarak yatırmıyoruz?
Bir başka soru:
Tarihi niye habire çarpıtıyoruz?
Mesela 12 Mart'ı anlatmaya çalışırken, 9 Mart'ı gözlerden saklıyoruz. Olacak iş mi? 9 Mart'ı anlatmadan 12 Mart hiç anlaşılabilir mi?
Tarihi neye alet ediyoruz?
Deniz Gezmiş'ler, bizde 68 kuşağı, devrim yapmak için yola çıkmıştı. Amaçları, Türkiye'yi ve dünyayı değiştirmekti. Eluard'ın o dizesindeki gibi, "Günleri ve mevsimleri hayallerimize göre yeniden yaratacağız" diyecek kadar iddialıydılar.
Daha hakça, daha özgürlükçü, daha eşitlikçi bir toplum ve devlet düzeni için kavga açmışlardı. Düzeni değiştireceklerdi. Ama maalesef düzen, darbe onları sehpaya gönderdi.
Bu idam tam bir hukuk faciası idi.
Ve bu hukuk faciasına, bir yandan devletin acımasızlığıyla birlikte, o zamanki Adalet Parti'li Meclis çoğunluğu, ne acıdır ki, 'intikam' adına yeşil ışık yakmıştı.
Devlet ve siyaset, 36 yıldır Deniz Gezmiş'leri idam sehpasına yollayan bu hukuk faciasıyla yüzleşmedi. Bugüne kadar bu hukuk faciasının hesabı sorulmadı.
Şimdi denebilir ki:
Darbeciler, örneğin Yunanistan'daki gibi Türkiye'de de yargılanabilseydi, darbecilerden örneğin İspanya'daki gibi demokrasi ve hukuk adına hesap sorulabilseydi, bu ülkede bir daha darbe yapılabilir miydi?
12 Eylül olur muydu?
Veyahut 12 Eylül'ün lideri Evren Paşa'dan hesap sorulabilseydi, 2003-2004'ün darbe tertipleri olabilir miydi? Ya da Özden Örnek Paşa'nın günlüklerinde yer alan büyük paşalar daha hâlâ 'hukukun üstünde' kalabilirler miydi?
Sanmıyorum.
Hesap sormak...
Yüzleşmek...
Günah çıkarmak...
Bunlar bizim defterimizde yok gibi. Oysa, bu öylesine bir eksik ki, toplum olarak olgunlaşmamızı köstekliyor. Demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlükler ve insan hakları düzeninin yerli yerine oturmasını geciktiriyor.
Herkes haklı!
Kimse burnundan kıl aldırmıyor.
Günahlar, olumsuzluklar, kendi kişisel ve toplumsal tarihimizin kötü ve kepaze sayfaları saklanıyor.
Oysa ne olacak ki?
Gerçeğin bir değil, bin yüzü var. Bunu unutuyoruz ya da bunu gözardı etmek işimize geliyor.
Böylece, Deniz Gezmişler'in sözlerini de makaslıyoruz; 12 Mart'ı 9 Mart'sız anlayabileceğimizi de sanıyoruz; 12 Mart idamlarının altında yatan hukuk faciasıyla yüzleşmekten de korkuyoruz; darbecilere hesap da soramıyoruz; geçmişin 'devrimci modelleri' nedir, ne değildir, günahlarıyla sevapları nedir ne değildir, bütün bunları da geçiyoruz.
Ama bunların hiçbiri yok olmuyor.
Sorunlar biriktikçe birikiyor bilinçaltımızda. Ve psikolojik bakımdan sağlığımız, ruhsal dengelerimiz gitgide bozuluyor. Gerçekleri gizlemeye kalkıştıkça, sansür mekanizmaları çalıştırdıkça, günahları halının altına süpürdükçe, daha hastalıklı bir toplum haline geliyoruz.
Bir türlü olgunlaşamıyoruz.
Olan, eleştirel düşünceye oluyor.
Olan, demokrasiye oluyor.
Yarın da Deniz Gezmişler'in idamına, bundaki vicdani sorumluluk payıma ve '68 kuşağına dönük notlara devam.
Kaynak: Milliyet