Gelişmeleri doğru okumanın yolu; bütünlükçü bakış açısını öğrenmekten geçer!
Türkiye de ve İslam dünyasında meydana gelen olayların çoğu kez özü üzerine doğru okumalar gerçekleşmediği gibi yanlış algıların zemini haline gelebilecek okumalar gerçekleştiriliyor. Yani kendi elimizle veya yorumumuzla bizi taşımak istedikleri zemini kendimiz inşa ediyoruz…
Öncelikle okuma yapma biçimi üzerine biraz düşünmeliyiz…
Bir okuma biçimini doğru anlamlandırabilme ancak o kuma biçiminin durduğu yeri belirlemekten geçmektedir. Ayrıca her okuma biçimi olguyu bir biçimlendirme girişimidir. Yani okuma yapma yönlendirmeyi zımnen içerir. O zaman kimin niçin bir okuma biçimini gerçekleştirdiğini anlayabilirsek eğer okumanın gerçek değeri hakkında bir fikir sahibi olabiliriz.
Okuma biçimlerinden bazı örnekler:
Tezkere oylandı ve geçti. Eğer Kürt etnik savunucusu iseniz; tezkereye karşısınız ve tezkerenin geçişinin Türkiye'yi olumsuz etkileyeceğini savunur ve bu şekilde okumalar yaparsınız. Kürt etnik savunucuları kendi aralarında ılımlısından şiddet yanlısına kadar, barışçıl olanından silahlı propagandistine kadar aynı olayı farklı tarzda ve tonda okumaya tabi tutar. Bu Türk milliyetçisi içinde geçerli bir kuraldır. Ulusalcıysanız tezkerenin geç kalmış bir adım olduğunu ve hemen Kuzey Irak'a girilmesini savunursunuz. Ulusalcısınız ama ılımlı ve insan hakları görüşünü de savunuyorsanız; Tezkerenin geçmesi olumlu bunu politik alanda kullanma ve eğer illaki Kuzey Irak'a girilecekse sınırlı olmasını savunursunuz. İslamcı iseniz daha farklı okumaya tabi tutarsınız. Tezkerenin geçişi önemli değil, ancak Kuzey Irak'a giriş Kürt ve Türk kardeşliğine halel gelirse çok sorunlu bir gelecek beklediğini işaret edersiniz…
Tüm bu okuma biçimleri kendi rasyonaliteleri ve taşıdığı bir iç mantığa sahip olduğu içinde kendi müntesipleri açısından kabule şayan bir görüş olur. Peki, bu okuma biçimleri bizi hakikate taşıyabilir mi? Kocaman bir hayır! Sadece bir kör dövüşü zemini oluşturacağı için hakikat üzerine kalın bir perde oluşturur.
Doğru okuma; ancak ideolojik gözlüğü terk ederek sadece olguyu çıplak bir gerçeklik olarak algılama düzleminde kendini inşa eder. Elbette ki her insan ve toplum bir inanç kümesine sahip olacaktır ve olmalıdır da! Ancak bir inanç kümesine sahip olma var olan olguyu o inanç kümesine uygun bir yorumla okuma demek olmamalıdır. İnançlarımız elbette ki bize yaşam alanı ve anlamı kazandırır. Ancak meydana gelen olguların farklı etki ve etkenlerden oluştuğunu bilme önemli bir adım olmalıdır. Ve her olgu aslında kendi bağlamı içinde bir özgürlük alanına sahiptir. Bu özgürlük alanını dışlayan her okuma biçimi olguyu doğru anlamlandıramadığı gibi olgunun gazabına da duçar olur. Meydana gelen siyasi, sosyal ve toplumsal hareketlerin gerçek hedeflerini ıskaladıkları gibi kendi siyasi, sosyal ve toplumsal geleceklerini de baltalamış olurlar.
Ayrıca bu durum ilişki ve iletişim yollarını tıkadığı için doğru bir bilişimi gerçekleştirmez.
Bir olguyu doğru okuma yöntemi nedir?
Bir olguyu doğru okuma; o olgu üzerine çok yönlü ve ideolojik saplantıdan uzak bir yaklaşımla okuma denemesi gerçekleştirildiği zaman sağlanır.
Doğru okuma:
Olguyu nesnel, kendi bağlamı içinde, etkilendiği faktörleri ve etkileyeceği faktörleri sağlam tespit edebilmeli. Her yaklaşımın bir akıl sürecinin olduğunu ve bütün bu akıl süreçlerinin sağlıklı analizi yapılmalı. Devlet erki, siyasal erkler, sivil toplum erkleri, siyasal parti erkleri ve bütün bunların erklerini harekete geçirebilme güçleri ve yetenekleri üzerine de sağlam ve sahih bilgilenmeler sonucu ancak olguyu doğruya çok yakın bir şekilde okumaya tabi tutulabilir.
Şimdi aydınların, gazetecilerin, köşe yazarlarının niçin bu kadar farklı yorumlar gerçekleştirdiğini biraz daha açığa çıkarmış sayılırız. Bizim de bu tuzağa düşmememiz için gereken titizliği göstermemiz kaçınılmaz olmalıdır. Çünkü en büyük güç bilgi ve bilginin uygulanmasında yatmaktadır. Bu gerçeğe gözünü kapatan erkler kendi sonlarını ilan etmiş sayılırlar. Amerika son birkaç yıldır oluşturduğu siyasal atraksiyonlarla kendi imparatorluğunun bitişini ilan etmektedir. Ve bu artık birçok bilim adamı, stratejik uzman ve siyaset bilimci tarafından ilan edilmektedir. Bizim bu olaya uyan çok hoş bir ilkemiz var: 'bir şeyin şüyuu vukuundan beterdir:'
Buna ters bir örnek ise Rusya'dır…
Perestroika end glasnost politikaları eşliğinde Sovyet Sosyalistler Cumhuriyeti dağıldı. Bir daha Rusya'nın uluslar arası politikalara ağırlığını koyamayacağı düşünülüyordu. Ancak son zamanların en belirleyici politik gücü Rusya'dır. Ve bunu çok fazla dallandırıp budaklandırmadan gerçekleştirmektedir. Amerika çok arzulamasına rağmen eğer bugün İran'a silahlı bir müdahale gerçekleştiremiyorsa, bilinmelidir ki bu Rusya'yı ikna edememesinden kaynaklanmaktadır…
Tezkere meselesi gibi başka sorunlarımızı da bu duyarlılıkla davranabilme istidadı sağlayabilirsek eğer olguların bizim lehimize değişimine zemin hazırlamış oluruz. Yoksa olgunun keskin ağzı tarafından tehdit edilmeye devam edileceğiz…
O yüzden tavsiyem, çığırtkanların seslerinden çok niçin ve neye yönelik görüşlerini dile getirdikleri üzerine düşünerek sorunları sağlıklı teşhis edebiliriz. O zamanda sanal bir korku tüneline düşmenin ve bu korku tünelinde boşu boşuna korkuyu yiyerek psikolojik dengemizi bozmanın bir anlamı kalmayacaktır…
Basiretli yaklaşımlara ve sağduyuya dayanan davranışlar sahibi olmamız dileği ile…