Başbakan Erdoğan, Mısır’a ve Tunus’a fatihler gibi girmedi. Libya’ya ve hatta ilerleyen dönemde Suriye’ye de muzaffer olarak girmeyecek. Erdoğan, Arap baharının ortağı olduğunu ilan etti. Oysa Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’e, görevi bırakması çağrısından başka cesur bir adım atmamıştı. Tunus devrimine yönelik tutumu gizemli, Libya’ya yönelik tutumuysa olumsuzdu. Suriye tutumu da hâlâ tartışma konusu.
Erdoğan, Arap baharı turunda aktif liderliğini ispatladı. Boşluğun hâkim olduğu, lider ve model arayan bir dünyaya yaptığı keşif turlarında, liderliğinin istikrarından emin bir şekilde çıkıyor. Fakat Arap dünyası bu modeli, Arap ve Türk halkları arasında tarihi uzlaşının son mesafesini henüz kat etmemiş Türkiye’de bulamaz. Türkiye, gelecek dönemde Arapların en belirgin sorunu olacak laiklikle İslam arasındaki paradoksu çözmeden bu mesafeyi kat edemez.
Erdoğan’ın tavsiyeleri
Kahire, Türk lideri tanımayı önemsedi, ancak Erdoğan’ın özgürlük, demokrasi ve insan haklarına dair taşıdığı düşünceyle ilgilenmedi. Çünkü bu sözleri Araplar, Batılılardan zaten dinliyor. Beklenen tek Türk şifresi, Mısır’daki İslamcı örgütlerdeki yoğunlaşmayı kuşatma yolları sunması. Öte yandan Müslüman Kardeşler, Erdoğan’ı halifelik sloganlarıyla karşılayıp, laikliğe işaret etmesinden sonra, Mısır’ın içişlerine müdahalesine itiraz sloganlarıyla uğurladı. Uzun lafın kısası, Mısır kendisine yeter. Kahire, kendi modern devletini nasıl inşa edeceğine dair Türk nasihatlerini beklemiyordu. Mısır, Erdoğan’ın bu tür bir kitabı taşımadığını da biliyor. Erdoğan, bu tavsiyeler kitabını parçalanmış ya da iç savaş tehdidi altındaki Arap ülkelerine bile taşıyamaz. Suriye deneyimiyse canlılığını koruyor. Arap baharına ve devrimcilerine yönelik gecikmeli Türk açılımı, Suriye’deki olayların önüne geçemiyor. (Lübnan gazetesi Sefir, 15 Eylül 2011)
Kaynak: Radikal