Gazze'nin Parçalanmış Aynası


M. Şahid Elam

1948'den beri Gazze gettosuna tıkılı Filistinli erkeklerin, kadınların ve çocukların günlük, saatlik, durup dinlenmeksizin havadan, karadan ve denizden bombalandığı bir zamanda, siyonizmin kurucu babalarına dönmek ve mesiyanik vizyonlarının bu tiksindirici sonucu hakkında ne düşünmüş olabileceklerini sormak öğretici olacaktır.


Kurucu babaların yazılarında Filistinlilere atıf yapılması nadir görülen bir erdemdir. Siyonist amentünün ilk tebliğlerinden birisi olan, Moses Hess'e ait Rome and Jerusalem'e bakarak işe başlayabilirsiniz; "müslümanlara" yahut "Araplara" tek bir atıf olsun yapılmadığını göreceksiniz. "Filsitinli" kelimesi, onun kutsal metninde iki kere geçer; ilki, bir gencin, "Filistinli [Filistindeki] bir çiftçinin" hayatı hakkında eğitilmesine ilişkindir; ikincisi, "Yeruşalayim Filistinli Talmudu Sanhedrin'e" atuf yapar. Filistin her daim vardır, İsrail toprakları olarak kutsal tabletlere kazınmıştır; fakat Filistinli yoktur.


Teodore Herzl'in "Yahudi Devleti" başlıklı kitabına bakarsanız benzer hayal kırıklığını yaşarsınız. Müslümanlara, Araplara veya Filistinlilere tek bir göndermede bulunmaz; hatta bedevilere bile. Siyonist düşünürlerden seçkiler yapan ve klasik bir antoloji olan Arthur Hertzberg'in Siyonist Düşünce'sine baktığınızda yine aynı sonuçları görürsünüz. Müslümanlar, Araplar veya Filistinliler, onların yahudi devleti planlarına asla girmemişlerdir. Lawrence Davidson'un tabiriyle Filistin nüfusunun "algısal olarak yok edilmesidir" bu.


Siyonistler neredeyse baştan beri gücü öne çıkardılar. Filistin, satın alınabilecek bir şeydi; ve şayet satılık değilse kuvvet yoluyla alacaklardı. Hamam Kalischer, Rothschild ailesini ve Moses Montefiore'yi Filistini – hiç değilse Kudüsü - Osmanlı Sultanı'ndan satın almaya zorladı. Theodore Herzl de Filistini satın alma önerisini Osmanlı Sultanına birkaç kez sundu. Satılık olmadığı cevabını aldı.


Siyonist planı sona erdirmedi ama; kuvvet yoluyla almak için birkaç Avrupa devletini ikna edebilirlerdi. Amerika'nın ilk siyonistlerinden Mordecai Noah 1818 yılında, Yahudilerin kendi ordularını kurmasını ve bu işi kendilerinin yapmasını önerdi. Hemen hemen tüm Siyonistler pragmatikti: bu işi kendileri için Avrupanın yapmasına karar verdiler.


Theodore Herzl'in Yahudi devleti planı bu şekildeydi. "Bir ulusun haklı gereksinimlerini karşılamaya yeter büyüklükte bir yeryüzü parçasında bize egemenlik verilsin; geri kalanın gereğini biz kendimiz yaparız." Zararsız görünen "geri kalanı" ifadesinde, adı ağza alınamayan, Filistinde meskun bir halk gizlidir. İki kurum bu işi kıvırmak için yeterli olacaktı. The Society of Jews ve The Jewish Company.


The Society of Jews, Herzl'in tasarladığı planda, "kendisini Avrupalı güçlerin himayesine aldırarak toprakların şu an ki efendileriye (Osmanlılarla) müzakereleri yürütecektir..." Herzl, "devletimizin kurulması, komşu ülkelerin faydasına hizmet edecektir..." diye de ilave etmiştir; ne ki orada yaşayan halkın adını bile anmamıştır.


Bununla birlikte Herzl, zimmetlerine geçirecekleri ülkede yaşayan "vahşi hayvanların" icabına en iyi nasıl bakılabileceği gibi daha ehemmiyetli meselelere dikkat kesilir. Filistini (veya Arjantini) kolonileştirmek için kullanılacak yöntem, en son teknolojinin kullanılması suretiyle modern olmalıydı. "Pek çok siyonistin yapmayı arzu ettiği medeniyetin eski aşamalarına geri dönmek budalacadır" diyordu.


Siyonistlerin nasıl çalışması gerektiği hakkında şöyle diyordu: "Bir ülkeyi hayvanlardan temizlemek zorundayız..."; "Mızrak ve kargı almamalı ve birer birer hayvanların peşine düşmemeliyiz; büyük ve neşeli av partisi düzenlemeli [ ekibi kurmalı], hayvanları bir araya getirmeli ve ortalarına melinit bombası atmalıyız."


Herzl'in yahudi çiftçilerin kolonilerini "ayı" gibi "vahşi hayvanlardan" nasıl temizleyeceği hakkında konuşurken Filistinlileri kastemiş olması – hatta bilinçdışı bir maksatla – pek muhtemel olmasa gerek.


Ne ki vahşi hayvanların icabına bakmak için önerdiği yöntemlerle yahudi kolonicilerin Filistini yerli nüfustan temizlemek için 1948'den beri uygulaya geldikleri strateji ve taktikler arasında ürkütücü paralellikleri kim görmezden gelebilir?


Yishuv, 1930'larda "büyük ve neşeli, Haganah adı verilen av ekibi" kurdu. Ekip, daha sonra, 1948'lerden hemen sonra, dünyadaki en zorlu ordulardan birine dönüşecektir. "Büyük ve neşeli av ekibi" ilk en büyük temizeleme operasyonunu Filistini vahşi Filistinlilerden temizlemek üzere 1948'de yapacaktır. "Av ekibi" vahşi Filistinli mültecilerin bir daha geri dönmemelerini garantiye almak için o günden beri gayretle çalışıyor. Vahşi Filistinliler her ne zaman mülteci kafeslerinden dışarı çıkmayı göze alıp topraklarını geri dönmeye kalksalar, "av ekibi" ortalarına melinit bombası atarak hep caydırdı.


"Vahşi" Filistinlileri sürme operasyonunlarının ikincisi 1967'de yapıldı ve çok daha büyük bir av ekibi tüm Filistinlileri yakaladı. !967'den sonra Batı Şeria ve Gazze'yi "vahşi" Filistinlilerden temizlemek için yeni bir planı uygulamaya koydular. Yahudi yerleşimcilerden yeni bir topluluğa hareket alanı açmaya hevesli av ekibi, "vahşi Filsitinlileri daha küçük bölgelerde bir araya toplamaya başladılar."


İsrail planı, 2000'de başlayan İkinci İntifadayla birlikte Gazze'de zorluklarla karşılaşmaya başladı. İslamcı Hamas, Filistinlilerin 1948'den beri kapatıldığı aşırı kalabalık ve sefaletin kol kezdiği kafeslerde gittikçe güç kazandı. Muhasara altındaki Filistinlileri etkisiz kılacak yeni bir yaklaşımı benimseyen İsrail, 2005'ten itibaren bunu uygulamaya koydu. Melinit bombalarını ortalarına daha rahat atabilmek için Gazze sınırlarını mühürledi ve yahudi yerleşmciler dâhil, av ekibini geri çekti.


Gazze'de şahit olduğumuz şeyler bu yeni stratejinin berbat bir şekilde zirve yapmasıdır.


İsrail, modernitenin zamanımızdaki kazanımıdır, bir kabile adına gücün rasyonel, etkin ve insafsız kullanımıdır; geçmişte olduğu gibi başarısı bugün de melinit bombalarının fiilen silahsızlandırılmış "vahşi hayvanlara" karşı kullanılmasında yatar.


Herzl'in ifadesiyle, İsrail kolonici yerleşimini "daha önce hiç olmamış bir şekilde daha cesur ve heybetli bir tarzda tamamlamanın" yoluna bakmaktadır çünkü insanların daha önce sahip olmadıkları vasıtalara sahiptirler şimdi.


Ancak, Siyonist projenin hayata aktarıldığı bir asırdan daha fazla bir süredir Filistinliler hâlâ mağlub edilemediler. Otuz yıldan daha fazla bir süre "İngiliz süngülerinin demir duvarıyla" yüzyüze geldiler ve 1948'den beri de "yahudi süngülerinin demir duvarına" karşı cesaretle ayakta duruyorlar.


Siyonistlerin sahip olmadığı ama Filistinlilerin sahip olduğu bir kaynak var: Adalet onların tarafında.


Adalet, vahşi kuvvetle bastırıldığında galip gelmemiştir. Amerika'nın ölü yerlileri buna şahitlik ederler. İsraillilerin ümidi de bu; "insanların daha önce sahip olmadığı araçlara" sahip olduklarına iman ederek cesarete geliyorlar.


Dünya'nın vicdanı belki zamanında ayağa kalkıp Siyonistleri bunun tam aksine ikna edecektir.


Çok geç olmadan olabilir bu belki, tarihin gel gitleri kesin olarak İsrail'e karşı dönmeden önce.
İsrail, Ortadoğu halklarına karşı 1948, 1956, 1967 ve 1982'de kazandığı zaferleri tekrarlayabildiği takdirde ayakta kalabilir. Ancak İsrail'in 2000 yılında tektaraflı olarak Lübnan'dan çekilmesi itibariyle durum değişiyor. Büyük katliamlarla ulaşmaya çalıştığı hedeflerinin hiçbirine ulaşamadı ve Hizbullaha karşı 2006'da mâliyetli ve açık bir başarısızlığa uğradı. Şimdi de daha küçük bir hasım karşısında, Hamas karşısında başarısızlık yaşıyor.


İsrail bundan sonra görünüşü nasıl kurtaracak? ABD'nin vereceği yeni nesil melinit bombalarıyla Filistinlileri imha etme teşebbüsünde ısrar edecek mi? Başka bir seçenek olarak, İsrailli anneler Filistinlilerin acılarının telafi edilmesi ve ırkçı olmayan bir toplumda onlarla birlikte yaşamak için İsrailli savaş kışkırtıcılarına baskı yapacaklar mı?


İsraillilerin – nihayet – doğru kararı vermelerini ümit edelim.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı