Gazze'nin entelektüel seyri

 

İsrail’in Filistin halkına uyguladığı şiddeti ve her türlü baskıyı antisemitizm suçlamasıyla sineye çekmeyi kaldıramıyor artık dünya. Filistin halkının dramı karşısında ağırlık kazanan sessizlik yukarıdan aşağıya yönelen bir baskının da eseriydi. Siyasiler ve entelektüeller İsrail eylemlerini onaylamasalar bile karşı çıkacak yerde susarak geçiştirmeye çalışıyorlardı, İsrail’in yurt tutma yöntemlerini. Paslı bir çivi canlı bir gövdeye çakılıyordu etrafına kan sıçratarak. Fakat düşünürler, sanatçılar “Holocaust”u hatırlayarak ve hatırlatarak gözlerini yumuyorlardı katliam sahnelerine.

Kültür ve sanat alanında Holocaust sahneleri, Holocaust tasvirleri, İsrail şiddetini ödünleyen bir tesir uyandırabiliyordu, henüz.

Gazze’de dehşet saçan robot yüzü ise bir deformasyonun ulaştığı en uç noktayı temsil eder. O robotu oluşturan aynı zamanda Batı’nın ırkçı kültürü değil midir?  

Kişisel olarak İsrail’in Filistin halkını vatansızlaştırmayı  hedefleyen şiddetine karşı çıkıyorsam, bunda nice yersiz yurtsuz Yahudi kökenli yazarın, sanatçının haysiyetini önemsiyor olmamın da payı büyük.

Yersiz yurtsuz Yahudi, Simmel’in sosyolojisinde “günah keçisi yabancı” metaforunda görünür. Yersiz-yurtsuzluk, bu dünyanın faniliğini idrak etme sorumluluğunu ciddiye alan Müslüman kişinin yabancısı olmayacağı bir konumdur. Ülkemizin dindar gençleri yıllarca Kafka metinlerini kendilerinden bir şeyler bularak okumuş, çevrelerine yabancılıklarını konu alan Kafkaesk metinler kaleme almışlardır. Yahudi kişi, Fransız antisemitik romancı Celine’nin bütün kötülükleri gönderdiği üç kağıtçı tefeciden önce, şu alemdeki varoluşumuza özgü gerçeği muhkem bir adresten yoksunluğuyla gösterirken, sanatta, bilimde, felsefede yücelere yükselebilmiş Adem-Havva kızı-oğludur.

Holocaust’u takiben  antisemitizmin siyasal gerekçelerle yeniden tanımlandığı bir döneme adım atıldı. Antisemitist artık neredeyse İsrail politikalarını eleştiren, yayılmacı İsrail varlığını haklı sorularla tartışmaya açan kişiydi. Değerli düşünürlerin eleştirileri baskı politikalarıyla mahkum edildi. Roger Garaudy dinler arasında, medeniyetler arasında sürdürülmesi mümkün bir söyleşinin en birikimli katılımcısıdır. Dünyanın bütün dramlarının insanın yaratıcı eyleminin ortada görünmeyişinden ileri geldiğini bilmeye ihtiyacımız olduğunu hatırlatan da odur, bir yüzyıl boyunca. Çağının önemli hareketlerinin sadece tanığı değil aktörü de olan düşünür nihayet antisemitizm suçlamasıyla susturulmak istendi, kendi ülkesinde.

İsrail pervasızlığı işte bu sınır tanımayan sansür politikalarından da cesaret almıyor mu...

İsrail’in Mavi Marmara’yı  kana bulamasının ardından değer verdiğim bir yazarın, Burhan Sönmez’in Birgün’de bir yazısı yayınlandı: “Alçaklığın Evrensel Tarihi”.  Sönmez bu başlıkla  Borges’in aynı başlıklı eserine atıfta bulunurken, İsrail’in bütün cinayetlerine ve kanun kural tanımaz eylemlerine  karşılık devletler ve kurumlarca nasıl  kollandığını özlü bir şekilde hatırlatıyor. Bölgede diğer halklar için sorun olarak gösterilen, suç sayılan ne varsa, İsrail söz konusu olduğunda hükmünü yitiriyor. O korsanlık edebilir, o uluslararası suları kana boyayabilir, o her kıtada sahte pasaportlarla eşkiyalık yapabilir…

Borges bir İsrail taraftarıydı, benzeri seçkinci sağcı yazarlarda da görüldüğü üzere.  Alçaklığın Evrensel Tarihi, yazarın kötü şöhretleriyle bilinen kişiliklerin çarpıtarak yeniden oluşturduğu portreleri üzerinden kurgunun olgudan daha gerçek, daha inanılır olduğunu belirtmeyi hedeflediği yazılardan oluşuyordu. 

Sönmez’in yazısı bütün haklılığına karşılık, atıfta bulunduğu Borges’in siyasal duruşu itibarıyla bir paradoks içeriyor.

Sevdiğimiz, hayran olduğumuz yazarların, düşünürlerin, sanatçıların  ırkçı bir devleti bölgeye çivileme adına sürdürülen vahşeti paranteze almaya götüren meşrulaştırıcı  tavrı bizi önce Levinas örneğinde  şaşırtmıştı hoş. O “komşuluğun filozofu” ydu, üstelik. Asla komşu olmayı beceremeyen bir devlete gösterdiği müsamahayla, bir yanıyla Tevhidi bir dinin ahkâmlarına bağlamaya çalıştığı felsefesine duyduğumuz ilgiyi de şaşırtmıştır Levinas.

Levinas yaşasaydı, Gazze için ne söylerdi, bu benim için önemli bir soru olmaya devam ediyor.

İsrail’in Mavi Marmara’yı kana bulamasının ardından entelektüel ve sanatçıların tepkileri öne çıktı bütün dünyada. Sorumlu yazarlarla protest kitlelerin sesi hiç olmadığı kadar net bir ifadeyle aynı tavırda buluşuyor. Geçmiş yıllara oranla ülkemiz entelektüelleri Filistin meselesi konusunda daha ilgili görünüyorlar. Yeteri kadar değil, evet, ama hiç yoktan iyi bir ilgi düzeyi, sözünü ettiğim. 

Elbet entelektüellerin kelimelerinin saflığına ve özgünlüğüne duyduğu inançla mümkün bir ilgi, sözünü ettiğim.

Dünya entelektüellerinin yükselen sesi, Türkiyeli entelektüellerin bir kısmı için geçerli sinik tavrı karikatürüze edecek kadar baskın. 

Chomsky, “Yahudi” ve “Siyonist” farkının en çarpıcı temsili halinde İsrail kapılarından geri döndürülüyor. Garaudy sansürün örtbas edemediği kalemiyle Gazze’yi göstermeyi sürdürüyor, kıymetini takdirden uzak duran ülkesinin bir köşesinde.  Gilad Atzmon ironik diliyle kurgunun değil olgunun gerçeğini öncelemeyi sürdürüyor, sanatçı muhayyelesinin tuzaklarına takılmadan.

Entelektüel planda kendisine gösterilen toleransın sınırlarını zorlamayı  hiç umursamıyor İsrail, bu tolerans asla tükenmeyebilirmiş gibi. Ancak Gazze, Filistin sorununa bir nedenle mesafeli olan entelektüelleri de yeniden düşünmeye, yeni bir bakış açısı edinmeye sevkediyor, direnme sebeplerine duyduğu inançla.