Herkeste bir iç ses yani vicdan vardır; vicdansız insan yoktur. Bazıları bu iç sese daha çok kulak verirler, bazıları daha az verirler.
Herkeste olan bu iç sese birazcık dahi olsun kulak verenler son günlerde gazeteleri okudukça, televizyon ekranlarına baktıkça çok rahatsızlar.
Gazze'de olan bitenler iç sesi çok kısık olanlarda dahi büyük yankı yapmaktadır.
İslami duyarlılığın daha yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelerde bu iç seslerin oluşturduğu koro daha güçlü; bu da çok doğal ama temennimiz bu iç sesler korosunun her büyük insani acıda, mesela Ruanda'da, Darfur'da da aynı gürlükte duyulması.
Gazze meselesi görsel ve yazılı medyada son günlerde büyük yer alıyor, bu da çok doğal ama ne televizyonlar ne de gazeteler bölgeye ilişkin çok az bilgilendirici haber yapıyorlar, vahşeti daha fazla öne çıkarıyorlar.
Oysa, insani duyarlıklarımızı öne çıkaracak haberler kadar bölgeye yönelik somut bilgilere de ihtiyacımız var.
Gazze'de bugün yaklaşık bir buçuk milyon insan yaşıyor.
Gazze şeridinin toplam alanı ise sadece 362 kilometre kare.
Başka bir ifadeyle kilometre kare başına yaklaşık dört bin kişi düşüyor.
Bu nüfus yoğunluğu, bilebildiğim kadarıyla dünyadaki en yüksek nüfus yoğunluğu.
Her kadının sahip olduğu çocuk sayısı beşten fazla.
Nüfusun yüzde yetmişi ise Birleşmiş Milletler'in kabul ettiği fakirlik standardının (günde iki doların altı) altında yaşıyor.
16-65 yaş arası her iki Gazzeli'den biri işsiz.
Herhangi bir internet sitesinden ulaşabileceğimiz bu basit istatistikler dahi Gazze şeridinde, İsrail saldırısı olmasa dahi, insani koşulların korkunç olduğunu gösteriyor; temel neden doğal olarak abluka.
Filistin yönetimindeki diğer bölge olan Batı Şeria'da ise yaklaşık 2.5 milyon filistinli yaşıyor.
Gazze şeridinde yaşayan nüfusun yarısı 17 yaşın altında; Batı Şeria'da ise nüfusun yarısı 20 yaşın altında.
Avrupa Birliği'nde ise nüfusun yarısı 40 yaşın altında.
İsrail devletinin kurulduğu 1948 senesinden günümüze yaşanan olağanüstü olumsuz koşullara rağmen ortalama bir filistinlinin yaşam beklentisi 74 yaş; diğer bir ifadeyle 2000 senesinde doğan bir filistinli bebeğin 73-74 sene yaşaması bekleniyor (İsrail tanklarından kurtulursa).
Türkiye'de ortalama bir yurttaşın yaşam beklentisi ise bir filistinlinin biraz altında; bu ilginç durum da ülkemizi yüz senedir yönetenlere ithaf olunur.
Gazze'de yüzde yetmiş olan fakirlik oranı Batı Şeria'da yüzde yirmiye kadar düşüyor.
İsrail devletinin 1948'de kurulmasını takiben Gazze şeridi Mısır tarafından kontrol edilmeye başlanıyor.
1950'de Gazze şeridine İsrail topraklarından kaçan ilk filistinli mülteciler yerleşmeye başlıyor ve ilk mülteci kampları kuruluyor.
Haziran 1967'de altı gün savaşından hemen sonra İsrail Gazze'yi işgal ediyor.
1970'de ilk yahudi yerleşimciler Gazze'ye yerleşiyorlar ve on altı yerleşim birimi kuruyorlar.
1994 senesinde Filistin direniş hareketinin efsane ismi Yaser Arafat Gazze'de filistin otoritesini yerleştirmeye başlıyor.
12 Eylül 2005'de son İsrail askeri Gazze'yi terkediyor.
2005 sonunda Gazze'den israil topraklarına yönelik Kasım füzeleri ateşlenmesi hız kazanıyor ve arkasından da İsrail'in Gazze'ye yönelik ablukası şiddetleniyor.
25 Ocak 2006'da Filistin seçimlerinden Hamas (Arapça coşku demekmiş, hamasi sıfatının bizde kullanımı gibi) galip çıkıyor ve 132 sandalyeden 74'ünü alıyor, El Fetih 44 sandalye kazanıyor, 14 sandalyeyi de başka gruplar alıyor.
Bu pazar yazısında Gazze ve Hamas'a ilişkin hamasete kaçmadan, internet sitelerinde ya da yabancı basında kolayca bulunabilecek sıradan bilgileri aktarmaya çalıştım.
Gazze faciası karşısında duygusal davranmak önemli ama bu duygusallık bölgeye yönelik somut bilgilenme çabalarımızı aksatmamalı.
İsrail zaten kaybedecek pek bir şeyi kalmayan, olmayan Gazzelileri daha da köşeye sıkıştırıyor.
Bu işten orta vadede kaybedecek kesim kaybedecek bir şeyleri olanlar olacaktır.
Star Gazete