Gazze gibi...

“Buraya demir çimento ya da inşaat yapımında kullanılan diğer malzemeler giremez” dedi bana yaşadığı yeri gezdiren Filistinli arkadaşım Kasım. Sefaletin farklı bir kokusu vardır, ağır bir nem, çöp ve hastalık kokusunun içe içe geçmesiyle oluşan bir koku. İşte her yeri o koku kaplamıştı. Dikkat ettim, yaşlıların büyük kısmının bellerinden yukarısı neredeyse yere paraleldi, yalnızca yıllardır yaşadıkları zor koşullar yüzünden değil, güneşin kavurduğu o ülkede, ev dedikleri o minicik ve üst üste yerlerin büyük çoğunluğunun hiç güneş almamasından.

Yaşlı, çok yaşlı bir amca, çöplerin atıldığı bir alanın yanındaki duvara, bir parça kireçle Arap alfabesini yazıyordu. Etrafına topladığı, üstü başı perişan çocuklar da büyük dikkatle izliyor, yazdığı her harfi yüksek sesle okumaya çalışıyorlardı. Öylesine ciddiye alıyorlardı ki dersi, çıtları çıkmıyordu. Onları uzun uzun seyrettiğimi bile fark etmediler. Yalnızca öğretmenleri bir bakış attı bana, “Gör işte halimizi” diyen ve ‘ne bakıyorsun, hiç mi sefalet görmedin’ diye azarlayan bakışlar.

Orada okul var elbette ama sayıları sınırlı, var olanların tamir edilmesine de izin verilmiyor. Türkiye buraya okul yapma izni çıkarmak için çok uğraştı yakın bir tarihte. Ama yetkililer Nuh dedi peygamber demedi. Hoş, orada çocuklar okula gitseler de fazla birşey değişmiyor hayatlarında, çünkü öğretmenler de yetersiz, defter kitap alacak para yok. Çok zeki olan ve şansları yaver gidenler okulları bitirseler bile, üniversiteye devam şansları çok az, hadi diyelim ki olağanüstü bir çabayla onu da başardılar, Filistinli oldukları için yaklaşık 70 mesleğe mesela doktorluğa kabul edilmiyorlar.

Yok, yok Gazze’den söz etmiyorum ben, Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarından söz ediyorum. Birbirleriyle ha bire didişen birçok politik grubun olduğu, onların önemli kısmının Filistin davası için ölmeye hazır olduğunu söylediği ama neredeyse kimsenin Filistinlileri sevmediği ülkeden.

Gerçi Filistin davasını benimseyip, insan olarak haklarını teslim etmekten kaçınmak yalnızca Lübnan siyasetinin özelliği değil. Bu dava uğruna yola çıkanların bir kısmı sırf İsrail düşmanlığıyla hareket ediyor ya da davayı başka çıkarlara tahvil etme çabası içinde. Onların derdi, Filistinlilerin, insan olmaktan kaynaklanan evrensel haklarının teslimi değil ne yazık ki. O yüzden de dünyanın başka yerlerinde başka insan hakları, hatta burunların dibindeki ihlaller bile onları ilgilendirmiyor. Filistin’i yalnızca Hamas ve Gazze olarak düşünenlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde doğrusu. 

Lübnan’da Filistinliler 12 kampta yaşıyor, ben o korkunç katliamın yapıldığı Sabra ve Şatilla’da dolaştım. İç savaşı sırasında, İsrail ordusunun Falanjistler rahat rahat insan doğrasın diye kuşattığı kamplara. Ama kamptaki tek toplu mezar o katliamdan kalma mezar değil. 1985’te Suriye destekli Şii Emel örgütünün FKÖ’ye karşı yürüttüğü kamp savaşları sırasında yapılan katliamda da 3 binden fazla Filistinli öldürüldü.

Etnik ve dini bölünmeler temelinde siyaset yapılan Lübnan’da, Filistinlilerin Sünni olmaları nedeniyle dengeleri değiştirebileceğini düşünmek, haklı olmasa da bir yere kadar anlaşılır. Ama zaten Filistinliler de vatandaşlık falan değil, yalnızca temel insan haklarına saygı istiyorlar. Ayrıca, dünyada Filistinli mülteciler diye bir sorun varsa, bu da İsrail politikaları yüzünden.

Ama bu diyarda politikalar, kısa dönem çıkarlar, başka ülkelere ortak düşmanlıklar, o canım Lübnan’ı vekâleten yürütülen savaşların sahnesi olarak kullanma gibi saçmalıklar üzerinden kurgulanmaya devam edildikçe değişen hiçbir şey olmayacak, ne Filistinliler için ne de bölgenin diğer halkları için.

Kaynak: Radikal