Gazetecilik üzerine bazı notlar...

Hasan Cemal, sen Kandil Dağı'na neden gittin?.. (2)
Neden mi gittim?  Dünkü yazımda belirttiğim gibi gazeteci olduğum için gittim.
Bu meslek, popo üstü oturarak yapılan bir meslek olmadığı için gittim.
Gazetecilik denen mesleğin özünde habercilik, merak ve heyecan, biraz da macera hissi yattığı için gittim. Adrenalin yüklemesi yapmak istedim belki de...
Kürt sorunu ve PKK'yı yıllardır izlemeye çalıştığım için gittim Kandil'e.
Ve tabii bu ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümüne kişisel olarak nasıl bir katkı sağlayabilirim düşüncesi de eksik değildi.
Bu arada Kandil'de karların erimesini, havaların ısınmasını bekledim, sonra da kalkıp gittim.
Bu kadar.
Dünkü yazımda belirttiğim gibi, ne kimseden mesaj götürdüm Kandil'e, ne de Kandil'den bir yerlere mesaj getirdim. Sadece PKK'nın dağdaki bir numarası Murat Karayılan'ın düşüncelerini ve Ankara'ya mesajlarını açıkça yazdım.
Karayılan'la yaptığımız dört saatlik görüşme başbaşa değil, üç kişi onun, iki kişi benim yanımda olmak üzere beş kişinin önünde yapıldı. Dün yazdığım gibi iki tarafın teyplerine kaydedildi.
Bazı izlenimler, bazı değerlendirmeler ve bazı renkli ayrıntılar dışında her şeyi olduğu gibi dört gün yazdım.
Ve İstanbul'a döndüm.
Ankara'dan telefonlar geldi.
İlk olarak, Cumhurbaşkanı Gül'ün danışmanı, sevgili meslektaşım Ahmet Sever aradı. Cumhurbaşkanı'nın benimle görüşmek istediğini söyledi. Gün, saat ve yerini saptadık.
Sonra, terörle mücadeleden sorumlu Başbakan yardımcısı Cemil Çiçek beni telefonla aradı. Ankara'da birlikte yiyeceğimiz öğle yemeğinin gün, saat ve yerini belirledik.
Radikal'in Genel Yayın Yönetmeni, sevgili meslektaşım İsmet Berkan aradı. Başbakan Erdoğan'la görüştüğünü, Başbakan'ın benimle görüşeceğini söyledi. Bunu da ertesi günü izlenim olarak gazetesinde yazdı.
Sonraki gelişmeler farklı oldu.
Cumhurbaşkanı Gül'ün randevusu, takvim sıkışıklığı nedeniyle ertelendi. Cemil Çiçek başlangıçta makul gözüken bir gerekçeyle buluşmayı bilinmez bir tarihe bıraktı.
Başbakan Erdoğan aynı gün Bakü yolunda, benimle görüşmek gibi bir kararının olmadığını belirtti ama kapıyı biraz aralık bıraktı.
Öte yandan, Kandil'den döndüğümde Dışişleri Bakanlığı'ndan bir kaynak, Ahmet Davutoğlu'yla bir toplantı yapılabilir mi diye bana sordu. Olumlu yanıt verdim. Ancak bu girişimin Dışişleri Bakanı  Ahmet Davutoğlu'nun gıyabında yapıldığını daha sonra öğrendim.
Bu gelişmelerin orasından burasından basına yansımasıyla birlikte, muhalefet kanadından hiç de sürpriz olmayan tepki yumağı patladı:
Kandil'le pazarlık!
Aracı kim?..
Hasan Cemal...
Acaba diyorum, devlet büyüklerini gerçekle uzaktan yakından en ufak bir ilgisi olmayan böyle bir muhalif siyasi havanın oluşumu tedirgin etmiş olabilir mi?..  
Bilemem.
Peki, eğer Ankara'da Cumhurbaşkanı'yla, Başbakan'la, Başbakan Yardımcısı'yla görüşseydim ne mi yapacaktım?
Onlardan edineceğim izlenimleri ve yazılabilecek haberleri bu köşeye koyacaktım.
O kadar...
Peki, Ankara'dan başka bir devlet kurumundan bana görüşme talebi geldi mi? Hayır gelmedi.
Peki Hasan Cemal, kısa kes artık, anlıyoruz Kandil'e niye gittiğini... Kürt sorununda nasıl bir noktadayız, izlenimlerini bir kez daha özetler misin?
Özetlerim ama kısaca yaparım bu işi. Çünkü hem çok yazdım, hem çok yazıldı çizildi. Yarınki yazımda yer ayırmak istediğim bir konu daha var:
Gazetecilikle yazarlık...

Kaynak: Milliyet