Bakın ne olmuş?
Ünlü tiyatrocu Nejat Uygur beyninin sağ tarafındaki tıkanıklığa bağlı olarak bir felç geçiriyor ve Bilkent'teki, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait Rehabilitasyon Merkezi'nde tedavi altına alınıyor.
Bu arada Başbakan Erdoğan, Nejat Uygur'u ziyaret ediyor. Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan da, ziyarette bulunmak üzere Uygur'un eşi Necla Uygur'u arıyor.
Gelin bundan sonrasını Necla Uygur'dan dinleyelim:
"Olay şöyle gelişti:
Sayın Emine Hanım bana telefon açtılar. Bir nezaket ziyaretinde bulunacaklarını söylediler. Memnuniyetle beklediğimi söyledim.
Başbakan'ın eşinin geleceğini hemşirelere haber verdim. Onlar da herhalde haber vermişler ki sonra bana geldiler, dediler ki, 'Sayın Emine Hanım'ın gelmesi için Genelkurmay'dan izin alınması gerekmektedir.' Ben bilmiyorum olayı. Ondan sonra Genelkurmay'ın da GATA'ya bildirmesi lazımmış, GATA'nın da onaylayıp haber vermesi lazımmış. Böyle bir şeyin imkânsız olabileceğini söylediler ve benim kendilerine bildirmemi söylediler. Benim için zor bir durumdu. Nezaket gösterdi hanımefendi bana, dışarıda benimle buluştu. Üzüntülerini bildirdi. Ben de kendilerine üzüntülerimi bildirdim. Böyle bir olayın içinde olmaktan mutsuz olduğumu kendilerine söyledim. Böyle bir şeyin ortasında olmaktan ben çok mutsuz oldum."
Özen ne?
Başbakan eşi, askerin denetimindeki bir sağlık müessesesine girip, son derece insani bir görevi, yani hasta ziyaretini gerçekleştiremiyor.
Neden?
Çünkü başörtülü...
Alın bakalım şu Türkiye manzarasını...
Ne garip değil mi?
Terörü bile Amerika ile, Avrupa ile, Irak'la görüşüp halledeceğiz, ama başörtüsü sorununu kendi içimizde görüşüp halledemeyeceğiz.
Çünkü;
Başbakan'ın ifadesiyle,
"Milletin mutabakatı var, kurumların mutabakatı yok."
Evet, milletin mutabakatı var. Çünkü yüzde 75'lerde bir halk eğilimi, başörtüsü yasağının hayatın tüm alanlarında kalkmasını istiyor.
Ve biz, hasta ziyaretinde bile başörtüsü yasağına takılıyoruz.
Başbakan eşi takılıyor.
Cumhurbaşkanı eşi takılıyor.
Sade vatandaş ne yapsın?
Protokol karşılamalarında dört yıldızlı subaylar, Cumhurbaşkanı'nın eşini karşılıyor ve elini sıkıyor olmamak için akla gelmedik davranışlar sergiliyor.
Cumhurbaşkanı'nın eşi islami hassasiyet gereği birisinin elini sıkmasa, kıyamet kopar. Ama bir subay başörtüsü yasağının hatırına Cumhurbaşkanı eşinin elini sıkmadığında skandal olmuyor!
Bu defa, Cumhurbaşkanının eşi protokole girmeyerek durumu kurtarmaya çalışıyor.
Başbakan'ın eşi de hasta ziyaretini yapamıyor ve hasta yakını ile hastane dışında görüşmek zorunda kalıyor.
Hatırlarsak, Denizli'de bir anne ve abla, başörtülü olmaları yüzünden oğullarının veya kardeşlerinin Ordu Evinde yapılan düğününe katılamamışlardı.
Şu, "milletin mutabakatı, kurumların mutabakatı" sorununu çözmek gerekmiyor mu artık?
Her şeyden önce millet kim, kurumlar kim sorusunu sormak gerekmiyor mu?
Her şeyden önce, en azından insani boyutunu kurtarmak için bir adım atmak gerekmiyor mu?
Merak ediyorum ben:
Mesela sayın Başbakan, sayın Genelkurmay Başkanına "Eşim, size bağlı falanca hastanede yatmakta olan Nejat Uygur'u ziyaret edememiş" derse, nasıl bir cevap alır?
Ne der Genelkurmay Başkanı, anayasal açıdan bağlı bulunduğu Başbakanına?
Başörtülü kadın, milletvekili olarak Meclis'e sokulmuyor. Onun sadece seçme hakkı var. Seçilme hakkı yok. Hiçbir yasal kısıtlama olmamasına rağmen seçilme hakkı yok.
Farz edelim ki bir başörtülü kadın parti başkanı olsun, seçimde çoğunluğu alsın ve Meclis'e gelsin. Ardından Hükümeti kurma görevi ve Başbakanlık...
O zaman ne olacak?
Cevabınızı biliyorum.
"Böyle bir şey mümkün mü?" diyeceksiniz.
Evet, bunun aslında yasal açıdan hiç bir engeli yok.
Engel Türkiye'nin fiili düzeninde...
O fiili düzende birileri çıkıyor, Meclis'teki başörtülü kadını dışarı atıyor.
Ve o fiili düzen, Cumhurbaşkanı ve Başbakan eşlerine bile en insani görevleri yaptırmayabiliyor.
O fiili düzen, memleketin kız çocuklarını eğitim görebilmek için dünyanın orasına burasına savuruyor.
O fiili düzen, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın eşleriyle birlikte aynı yemeğe katılmasına imkan vermiyor.
İşte bunun adı sistem sancısıdır.
2007 yılında bile içinden çıkamadığımız kaba yasaklara prim veren bir sistem sancısı...
Devletin zirvelerindeki ilişkileri bile ipotek altına alan bir sistem sancısı...
Başörtüsü sorununu çözmek için de Amerika ya da Avrupa mı gelip aramıza girmeli?
Bu sorular ne kadar saçma ise, bizim içinde bulunduğumuz durum da o kadar saçmadır.
Ne yapalım ki böyle.