Lehman Brothers’ın çökmesi sonrası ortaya çıkan pek az umut ışığından biri, G20’nin ekonomik sorunları ele alan etkili bir tartışma zemini olarak öne çıkmasıydı. Ancak grubun bu niteliği zayıflıyor. Toronto’daki son toplantı başarısız oldu. Seul’deki zirve öncesi gündeme döviz kurları ve küresel dengesizliklere dair sert tartışmalar damgasını vuruyor. Grubun bir tartışma zemini olarak hükmünün kalıp kalmadığı bile sorgulanıyor. G20 bu gidişatın kendisini raydan çıkarmasına izin vermemeli.
G8’in önde gelen ekonomik tartışma zemini olarak G20’ye dönüşmesi, büyük ölçüde ekonomik krizin vahim boyutları ve aciliyetinden kaynaklandı. Bu yüzden, ekonomik kıyamet ihtimalinin üyelerini birbirine kenetlenmeye sevk ettiği bir durumun yokluğunda, siyasetçilerin tekrar birbirinden kopuk politikalar gütmesi şaşırtıcı sayılmayabilir. İşbirliği arzusu kaybolup gitti.
Her sorunda uyum şart
Bu bir hata. Zira G20’nin öne çıkması, aynı zamanda hâlâ geçerliliğini koruyan iki önemli olgunun üstü kapalı kabulüydü. İlki büyük ekonomik sorunların koordineli eylemle çözülebileceği. İkincisi de küresel ekonominin rotasını G8’in belirleyebildiği günlerin geride kalması: Bugün küresel hedeflere yönelik bir girişim, yükselen ekonomileri kapsamazsa anlamsız kalıyor.
Bütçe fazlası ve açığı veren ülkeler arasında hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkeler var. Her iki kesimi içermeyen çözümler işe yaramaz. Uyum içinde hareket etmek, sınır ötesi bankaların yarattığı sorunların üstesinden gelmek için de gerekli.
G20 kusursuz değil ama bu sorunlarla iştigal etme meşruiyetine sahip tek kurum. G20 olmadan ülkeler sadece birbirlerine toslayacaktır. Bunun ihtilafları daha muhtemel hale getireceği muhakkak; rekabete dayalı döviz kuru devalüasyonları konusunda yaşanan kavga da bunu gösteriyor. Seul’de bir araya gelecek olan liderler bu durumu görmezden gelmemeli. G20 bütün sorunları çözemese de, korumacılığa kayışı önleyebilir.
(Başyazı, 7 Kasım 2010)
Kaynak: Radikal