Bu sıralar dost meclislerindeki sohbetlerin bol telveli, şekerli kahve tadı, yerini ekşimsi boza kıvamına bırakmış durumda. Siyasi gündemin belirsiz durumu, tüm sohbetleri belinden kavrayıp, sıkıcılık afeti halinde, kendi cazibesine doğru çekiyor.
İkindi güneşinin güzellere torpil geçtiği, günün en dar ve kutsal saatlerinde, bir dost sonradan saatlerce güleceğimiz destansı bir haber okudu dost meclisimize. Dinlerken “dalga mı geçiyorsun” ifadeli suratımızın taklidini yapmakta sonradan bana düştü.
Efendim;
Alman Stern dergisi muhabiri Rosenkranz, düşünmüş taşınmış, iki günlük tatilini İstanbul’da geçirmeye karar vermiş. Buraya kadar her şey normal. Komedi bundan sonra başlıyor. Bizim yüksek modernist, avangard ablamız, Fatih’e alış verişe gitmiş. Oradan ne almış dersiniz? Cevap: Haşama… Peki, niye almış dersiniz? Kızcağız çok merak etmiş, bu Müslüman kadınlar haşama ile nasıl yüzebiliyorlar diye… Tamam tamam, o kadar da kötü bir niyeti yok canım. Niyetinin iyiliği (!) asıl bundan sonra ortaya çıkıyor.
Frau Helga haşamayı giydiği gibi, düşmüş İstanbul sahillerinin canına…
Efendim;
Ablamız incilerini döktürmeye başlamış;
Haşama, el ayak yüz dışında bütün bedeni gizleyen bir giysiymiş. (Allah, Allah. Eeee)
Haşama ile Müslüman kadınlar cennet dışında her yere girebiliyorlarmış (Ha!).
Haşama ile çok şey yapılırmış ama yüzülemezmiş. Bu giysi ile evde ve gölgede oturulması icap edermiş. (Bilirkişi içtihadı)
Haşama ile sahilde gezinirken, bir çift yanına yaklaşmış ve “senin giydiğin mayo değil, politik bir sembol” demiş. ( Yaaa, sembol artışı belirtisi)
Haşama ile ancak yağmurlu havada bisiklet sürülürmüş. (İyi fikir di mi kızlar?)
Efendim;
İki günlük tatilin raporu aynen böyle. Bizim medyamız da koca puntolarla bu haberi yayınladı. Tabi ki kendi söyleyemediğini, elin kızına söyletmek kolay. Eh ,biraz da bizi dinleyin bakalım, kendi kızlarınız neler söylüyor?
Bak güzel ablacım, haşamayı giyip tatil yapmana diyeceğimiz yok. Hiç olmazsa çoluğunu çocuğunu Allah’ın denizine götürmek isteyenler için biraz daha az görüntü kirliliğine sebep olmuşsun.Yalan mı? Çocuklarınızı denize götürmeye görün. Kafanızı sol tarafa çevirdiğiniz anda mide bulandırıcı manzaralar sizi bekliyor. Bu kızımızın Helga ablaları yaş altmış, selülitler, kırışıklar katmer katmer katlanmış kıvamlarıyla, 150–150–150 ölçüleriyle ve küçük bikinileriyle, sahillerin yüz karaları olarak sere serpe yayılıyorlar. Göz estetiğimiz bozuluyor kardeşim. Sen o ablalarına haşama giydirsen ne güzel olacak. Sakın özgürlük hikâyelerine başlayayım deme. O görüntülerle cümle alem ve özellikle de gençler dalga geçiyor, haberin var mı? Sizin yüzünüzden güzelim sahillerimize gidemiyoruz. Zaten güneşin zararlı ışınları da yaşlandırıyormuş cildi. Ben demiyorum vallahi doktorlar söylüyor. Yakında herkese “ haşama giymek şartı ile güneşe çıkabilirsiniz” derlerse hiç şaşırmayın, benden söylemesi…
Cennet muhabbeti de çok enteresan, bu cahilliğe söylenecek tek bir kelimem dahi olamaz.
Haşamayı eve taşımış muhabirimiz.
Evde niye haşama ile oturalım a benim güzel kızım, biz salak mıyız? Hem evde ne ile oturacağımızı sana mı soracağız? Çıldırtma bizi Allasen.
Ama şu politik simge olayı gerçekten gülmeye değer. Bak, kaç yaşına gelmişsin, koskoca muhabir olmuşsun, bir politik simgen bile yok. Ne büyük bir fakirlik. Bir de kıskançlığından bizim politik simgelerimize yazılıyorsun. Kışt kışt… Vallahi kaptırmayız simgelerimizi sana. Başka kapıya… Hadi kızım hadi…
Bu raporun en verimli sonucu, yağmurlu havada bisiklet sürerken haşama kullanmaktır. Şahsınıza teşekkürlerimizi sunarız. Gerçekten yaratıcı bir fikir. Siz olmasaydınız bu haşamaları yağmurlu havalarda ne yapacağımızı kara kara düşünüyor olacaktık.
Helga’nın haşeması ile Fransız mösyösünün afişlerindeki ortak payda, Müslüman kadın simgesidir. Eh reklâmın iyisi kötüsü olmaz. Bazı yazarlarımız saçını başını yolarak “Türkiye yi başörtülü bir kadın olarak tanımlayamazlar”diye ortalıkta feryat figan dolaşıyormuş. Güya tesettürlü kadınlara vicdan sömürüsü yaptıracaklar. Hiç üstümüze alınmıyoruz inanın. Reklâmınızı iyi yapamamışsınız demek ki. Modern kadın imajını yutmamış elin Fransızı, ne yapalım. Üzülmeyin ya bir daha ki sefere daha popülist, daha çağdaş birini bulurlar, sizin de başınız göğe erer.
Batılılar, Müslümanları ancak rüyalarında aşağılayabilirler. Yapılan her eylem, onların fantezilerindeki ipsiz sapsız hayallerin bir uzantısıdır. Ciddiye alacağınıza gülün, ömrünüz uzasın.
Bizim oralarda böylelerine ALLAH’IN SEVOSU, DENYOSU deyip geçerler.