Fransa parlamentosunun alt kanadı, 64 milyonluk nüfusun 2 binden azını doğrudan etkileyecek bir yasayı kabul etti. Yasanın muhatabının peçe takan Müslüman kadınlar olduğu meselesini ele almadan önce, sayının bu kadar az olmasını hazmetmeniz gerekiyor.
Peçenin kamusal alanda giyilmesini yasaklayan yasayı kaleme alanlar, tumturaklı iddialarını bu küçük hedef grubuna yönelttiler. Fransa Adalet Bakanı Michele Alliot-Maire, Bastil Günü’nün arifesinde, oylamanın Cumhuriyet için bir başarı olduğunu söyledi. Bakana göre Fransa en çok değerleri etrafında yekvücut olduğunda büyük ve muteberdi.
Bu yasanın dinsel özgürlük ve eşitlik güvenceleriyle uyumlu olup olmadığına (ki Fransa’nın anayasa kurulunun yorumu uyumlu olduğu yönünde) dair hukuki şüpheleri bir kenara bırakalım. Prensipte ve aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları itibarıyla ‘ikiz test’ şu olmalı: Birincisi yasanın kamu güvenliği veya belki cinsler arası eşitliğin teşvik edilmesi gibi meşru bir amacı var mı? İkincisi, orantılılık gösteriyor mu? Yani yasa örgördüğü amaçla orantılı mı? Hukuk uzmanlarına göre püf noktası burada.
Ve bir an için peçenin kadınları aşağılayıp aşağılamadığı veya bu giyim tarzının doğası itibarıyla İslami olup olmadığına dair soruları da kenara bırakalım. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy peçenin kadınları aşağıladığını söyledi ve birçokları bu fikre katılacaktır. Fakat yasanın çerçevesi bu şekilde belirlenmiş değil. Yasa peçeyi, kamu düzenine meydan okuma teşkil ettiği (polisin kimlik saptamasını zorlaştırdığı) gerekçesiyle yasadışı hale getiriyor. Bu gerekçe zırvadan ibaret ve kamuoyunun dikkatini saptırarak asıl meseleyle yüzleşmesini engellemeyi amaçlıyor. Mesele şu: Bir kadının yüzünün görünmemesinde batı Avrupa kimliği için bu kadar meydan okuyucu olan ne gibi bir yan var?
Peçede, devlete burnunu sokma hakkı verecek kadar önemli olan ne var? Metroyu kullananlar içgüdüsel olarak birbirlerinin gözlerine bakmaktan kaçınmayı öğrenir. Böyle bir bakış bir tür taciz addedilir. Fakat devletin hiçbir yasama kurumu, iç mekanlarda güneş gözlüğü takılmasını ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle yasaklamayı düşünmez.
Öyleyse bu kadar az insanın giydiği peçe, bu kadar çok insanı nasıl olup da tehdit edebiliyor? Ve yasakla hangi değerler korunuyor? Aydınlanma’nın başarılarından biri, kamusal alanı farklı kimliklerin kilisenin sansürü olmaksızın etkileşip tartışacağı bir zemin olarak özgürleştirmesiydi. Fakat Fransa, Belçika veya Hollanda, giyim tarzlarını politize edip engelleyen yasalar çıkarıyor ya da çıkarmaya hazırlanıyor.
Söz konusu olan sadece okullar veya mahkemeler de değil; bu alanlar için, eski içişleri bakanı Jack Straw’un seçmenlerine daha iyi iletişim kurmak için peçesini kaldırmayı isteyip istemediğini sorduğunda dile getirdiği türden bazı pratik argümanlar öne sürülebilir. Ama hayır, yasak sokakta da geçerli. Şu andan itibaren Fransa’da peçe görürseniz, onu takanın gizleyecek bir şeyi olduğuna inanabilirsiniz, zira devlet sizi buna inanmaya teşvik ediyor. Kumaşın altında tıklayan bir bomba olabilir. 5 milyon Müslüman vatandaşın yaşadığı bir toplumda zaten kıt olan uyumu ve anlayışı bu korku mesajı mı geliştirecek?
Müslüman başörtüsü yasaklarının feci bir tarihi var. 1936’da İran’da Şah Rıza çarşafı yasakladı ve yasayı, çarşafın altında büyümüş bir kadın nesline şiddet yoluyla dayattı. Bakanlar resmi göreve giderken eşleri bagajda gizleniyordu, zira geleneksel kıyafet giymemiş halde görülmekten utanıyorlardı. Kadınlar 1979’dan sonra çarşafı giydiğinde, bu İslam’a bağlılık işareti olduğu kadar, Şah karşıtı protestoydu. Bu tavrın yayılıp yayılmayacağını bekleyip görelim. (Başyazı, 15 Temmuz 2010)
Kaynak: Radikal