Fobi'nin iki versiyonu

"İslam korkusu"nun Amerika ve Avrupa'daki algılanış biçimleri farklıdır. Bu yersiz korkunun yol açtığı hasarı tamir etmek de her iki dünyada farklı olacaktır. Batı, topyekun İslam'a karşıdır deyip, bütün dünyayı aynı kefeye koymak yanıltıcı olur.

 

Amerika'da formüle edilip dünyaya yayılan "İslam korkusu"nun hedefi Amerikan devleti, Amerikan devletinin muktedir eliti, gayrı resmi ayrıcalıklı kesimleri (WASP) ve büyük iktisadi ve mali şirketler (petrol, silah, finans, medya vs.) açısından neredeyse tamamıyla ekonomik, politik ve askerîdir. Hungtinton'ın formülüyle, Soğuk Savaş'tan sonra Amerika, zayıflama ihtimali olan ulusal kimliğini takviye edip yeniden inşa etmek üzere kendine "içeride ve dışarıda bir öteki" aradı. Hungtinton'ın işaret ettiği "iç öteki" Hispanikler ve siyahiler; "dış öteki" İslam ve İslam dünyasıdır. Küre ölçeğinde hegemonya peşinde olduğundan Amerika, "dış öteki" korkusunu küreselleştirdi; dolayısıyla İslam dünyasını küresel ölçeklerde korku salan bir 'tehdit' olarak tanımladı.

 

Amerika'da İslam korkusunu geliştirme çabalarının gerisinde yatan sebeplerden biri de, Yahudi lobilerinin derin etkisinde faaliyet gösteren önemli Evanjelik akımlar ve şimdi iktidarda olan Neoconlardır. Yahudi ve Hıristiyan siyonizmi, "Tanrı'nın planı" olarak addettikleri İsrail'in hukuk tanımaz tutumlarını meşrulaştırmak amacıyla Arapları "terörist" ve Araplar üzerinden İslam dinini korku üreten "terör dini" olarak tasvir etmektedirler.

 

Öyle de olsa, Amerika'daki "İslam korkusu"nu bir ölçüde izale etmek güç olsa da imkânsız değildir. Kuruluşundan itibaren Amerika ile tarihsel olarak Müslümanlar kavga etmemiştir. Amerika ile çatışmayı ilk ateşleyen, 1979 İran İslam devriminden sonraki gelişmelerdir. Protestan dünya ile 19. yüzyıldaki misyoner faaliyetleri hariç tutulacak olursa -ki Osmanlı'nın başına büyük işler açtıkları unutulamaz- İslam ile Protestanlık karşı karşıya gelmemişlerdir. Avrupa'da gelişen modernleşme akımlarının aksine, her iki dünyanın politik kültürleri ilkesel ve kurumsal değildir, aşağıdan yukarıya doğru gevşek markaj nitelik arz etmektedir. Kısaca zor da olsa ekonomik, askerî ve politik faktörlerin yol açtığı önyargılar zaman içinde nötralize edilebilir özelliklere sahiptirler. Fakat önyargılar derin tarihî bir geçmişe, yaşanmış uzun vadeli çatışmalara ve dinler arası temel paradigma farkına dayanıyorsa bunları aşmak, Einstein'ın dediği gibi bazen atomu patlatmaktan zor olur.

 

Tam da bu açıdan Avrupa'da gelişen İslam düşmanlığı ile ABD'deki İslam düşmanlığı arasında önemli bir fark olduğunu söylemek lazım. Avrupa'nın İslam'a ilişkin handikapı birkaç yönlüdür:

 

1) Genel olarak dinle tarihte yaşadığı ve el'an yaşamakta olduğu sorunlu ilişki, Avrupalı insanın din gerçeğine ve diğer dinlere bakışını derinden sakatlamıştır. Kendi dinine iyi gözle bakmıyor ki, bir başka dine, hele İslam'a hayırhah baksın.

 

2) Avrupa'nın Haçlı savaşlarında İslam dünyası ve sonra Osmanlı ile yaşadığı çatışmaların etkileri kolektif hafıza ve derin şuur altıda hâlâ sürmektedir. Bu dönemlerden kalma derin izler silinmiş değildir.

 

3) Buna oryantalizmi ve Batı'nın ben-merkezci kibrini eklemek gerekir. Avrupa, ötekileştirir, tanımlar/tek yanlı olarak resmeder ve Avrupa-dışı herkesten, kendi resmettiği gibi ben algısına sahip olmasını ister.

 

4) Avrupa'nın bugün İslam dünyasıyla süren çatışmaya dayalı ilişkisi ve çok yönlü çıkar farklılığını dördüncü bir faktör olarak ekleyebiliriz.

 

Bu durum veya başka bir deyişle ABD ve Avrupa'nın İslam dünyasına ilişkin bakışlarında ve algılarındaki temel farklılık İslam korkusunu izale etmek üzere imali fikreden Müslümanların göz önünde bulundurması gereken bir konudur. Bunu, aynı zamanda AB'ye tam üye olmak isteyen ve hazırladığı "yeni anayasa"yı sadece AB müktesebatına dayandıran Türkiye'nin de göz önünde bulundurması gerekir.

 

 

Kaynak: Zaman