Radikal'in değerli Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Ergenekon tesmiye edilen gayri meşru yapılanmanın marifetlerini birkaç gündür deşifre etmeye çalışıyor.
Tabiri caizse, mezkur yapılanmanın ümüğünü sıkmış, aman vermiyor.
Hülasa, sivil toplum ve medya üzerinden oluşturulmaya çalışılan psikolojik hareketin ipliğini pazara çıkarmak için diline geleni ardına koymuyor.
Cumhuriyet mitinglerinin, darbe hazırlığına "PR" katkısından ibaret olduğunu sayesinde fehmetmiş bulunuyoruz.
Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sorumluluk sahibi demokrat bir aydın budur işte.
Kestirmeden söylemek gerekirse; söz konusu yazılar, Sayın Berkan'ın demokratik normale müdahale girişimlerine karşı son derece duyarlı bir demokrat olduğunu gösteriyor.
Peki, darbe hazırlığı olarak yorumladığı gelişmeler sahne alırken takındığı tutum neyi gösterir?
Yani…
Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı gazetenin, Danıştay saldırısı günlerinde, "Hükümete sivil muhtıra" manşeti atması…
Cumhuriyet mitinglerini, "Deniz mavi yer kırmızı" coşkusuyla karşılaması…
TBMM'nin büyük çoğunlukla aldığı bir kararı, "411 el kaosa kalktı" şeklinde okurlarına duyuran Ertuğrul Özkök'ün "demokratlığını" aratmayacak güzellikte, "Korku cumhuriyeti" manşetleri kotarması…
Bütün bunlar neyin göstergesi?
Bugün Cumhuriyet mitinglerini Ergenekon marifetine bağla, dün yere göğe sığdıramayacak kadar alkışla…
Bugün darbecilerin oluşturmaya çalıştıkları kaotik ortamı deşifre etmeye çalış, dün "Korku cumhuriyeti" diyerek olmayan "yangına" benzinle koş…
Nedir bu Allah aşkına?
Demem o ki; İsmet Berkan'ın bugününü demokratlığına yoracaksak, dününü neye yoracağız?
"Dün" den maksadım, bir zamanlar çağrışımlı tarihi geçmiş değil. Bugün eleştirdiği şeyin arz-ı endam ettiği günlerde takındığı tutumu kastediyorum.
Yoksa çelişkilerini veya tutarsızlığını dillendirmek niyetinde olsaydım, gerçekten de biraz "dününe" bakardım.
Mesela, Sabih Kanadoğlu'nun yaklaşımlarını bile gölgede bırakabilecek şu ifadelerini hatırlatırdım:
"Ben de bir erkeğim ve hayatımda kimseye cinsel anlamda tacizde bulunmuş değilim, buna terbiyem de müsait değil zaten. İşte bu sebeple, tesettür içindeki kadınları gördükçe, onların bana, 'Aslında sen de, sırf erkek olduğun için potansiyel bir tacizcisin' dediklerini düşünüyorum." ( "Bir köşe yazarının tesettür alınganlığı", başlıklı yazımda, bu 'tuhaf' yaklaşıma değinmeye çalışmıştım - 01 Kasım 2006, Yeni Şafak )
Yanlış anlaşılmasın, ne kadar kısa süre önce olursa olsun, hani sen militarizmin ekmeğine yağ sürmek için bin dereden su getiriyordun; şimdi pazarda ne değişti de birdenbire demokrat kesildin, demeye çalışmıyorum.
Her şeyden evvel, hakikatin kimsenin tekeline girmemek gibi "kötü" bir huyu vardır ve doğası gereği, herkesi emzirecek kadar da cömerttir.
İmdi, tekrar soralım:
Radikal'in Genel Yayın Yönetmeni'ne bugün demokrat diyeceksek, dünkü tutumuna ne ad vereceğiz?
Bugün kıyasıya eleştirdiği darbeci çevrelerin dünkü işbirlikçisi mi?
Bir dediği, bir dediğine uymayan tutarsız bir aydın mı?
Ne diyeceğiz?
Sizi bilmem ama ben darbecilerle işbirlikçiliği yapan birinin şappadak demokrat olabileceğine pek ihtimal vermem.
İşbirlikçilik siyasi bir tutumdan ziyade karakter yapısını imler çünkü.
Karakter denilen şey de, sabahtan akşama değişecek bir şey değildir.
Tutarsız da diyemem...
Kuantum Fiziği hakkında diller döken bir köşe yazarına böylesi tuhaf bir tutarsızlığı yakıştırmaya gönlüm razı olmaz da ondan.
O halde ne?
Şu:
O bir filozof.
Ertuğrul Özkök, vaktiyle ona filozof demişti de, hayret etmiştim.
Meğer filozofluk böyle bir şeymiş!
Darbe şakşakçılığını ışık hızıyla aşarak günün hızlı demokratı olmayı becermek gerçekten de "filozofi" gerektiriyor.
Kaynak: Yeni Şafak